5 Ağustos 2025 Salı

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu (Yunanca: Σεπτεμβριανά Septemvriana, "Eylül Olayları"), İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa karşı 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen organize toplu saldırı. 

Gladio'nun Türk kolu olan Seferberlik Tetkik Kurulunun yanı sıra Kontrgerilla ve günümüz Millî İstihbarat Teşkilatı'nın selefi olan Millî Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak desteklendiği iddia edilmiştir. 

Olaylar, önceki gün Türk basınında çıkan ve Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Selanik, Yunanistan'daki doğduğu evin bombalandığını iddia eden yalan haberlerle tetiklendi.

Sonradan yakalanan bir Türk konsolosluk yetkilisi, bombayı olayları kışkırtmak için kurguladıklarını itiraf etti ancak Türk basını bunu görmezden gelerek bombanın Yunanlar tarafından atıldığını iddia etti.

Olaylar

1955'ten itibaren Demokrat Parti hükûmeti gittikçe zorlaşan bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmış ve özellikle yüksek enflasyon nedeniyle hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmiştir; şüpheli metotlarla muhalefeti susturma çabaları ise basının, aydınların ve öğrencilerin de Demokrat Parti'den soğumasına yol açmıştır.

Örneğin Alman Dışişleri'nin bir raporuna göre daha olaylardan 15 gün evvel, muhalefeti kontrol amacıyla 7 Eylül 1955 günü İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmesine karar verilmiştir.

1956 yılında muhalefeti baskı altına almak için Basın ve Toplantı Yasası'na getirilen kısıtlamalar da büyük ölçüde 6-7 Eylül olaylarıyla gerekçelendirilmiştir.

Menderes hükûmetinin azınlıklara karşı baştaki liberal politikası, gittikçe zorlaşan ekonomik koşullarla değişir ve ilişkiler gerginleşir.

Atamızın Evi Bomba ile Hasara uğradı" (İstanbul Ekspres)

Kıbrıs Türkleri'ne yapılan baskılar, 1955 yılında Türkiye kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. 

O dönem Türkiye'de en çok satan gazete olan Hürriyet'in başlığında İstanbul'daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak Kıbrıs Rumları'nın ENOSİS çetelerine gönderdiğini yazıyordu.

Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlandı. (Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin daha sonra gıyabında mahkûm edilmiştir. Oktay Engin, 22 Şubat 1992 - 18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliği'ne getirilmiştir.)

Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun yazı işleri müdürü olduğu DP yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi genelde tirajı 20.000 civarında olduğu halde 6 Eylül'de 290.000 basmış ve o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı.

Aynı baskıda Kıbrıs Türktür Derneği genel sekreteri Kamil Önal Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi alenen söylemektede bir mahzur görmüyoruz diye yazmıştır.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı,[9] bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.

İlk saldırı saat 19.00 sıralarında Şişli'deki Haylayf Pastanesi'ne yapıldı. 

Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu'na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı. İstanbul'daki Rum azınlığın ev, işyeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. 

Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, yirmi-otuz kişilik organize birliklerin kent içindeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı. 7 Eylül sabahına kadar süren saldırılarda aralarında kilise ve havraların da bulunduğu 5.000'den fazla taşınmaz tahrip edildi ve milyonlarca dolarlık mal sokaklara saçılıp, yağmalandı.

İstanbul'un her yerinde yağmalar aynı yöntemle yapıldı. Dükkânlara saldıranlar önce vitrinleri taşlayarak kırdılar ya da demir parmaklıkları kaynak makineleri ve tel makasları yardımıyla açtılar, ardından içerideki alet ve makineleri dışarı çıkararak paramparça ettiler.

Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa Garı'na geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Bunların büyük bir bölümünün başka şehirlerden getirildiği ortaya çıktı (örneğin Sivas’tan 145, Trabzon’dan 117, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi.)


23 Aralık 2024 Pazartesi

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay

 

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay 1943 yılında Elazığ’da doğdu. 

1961 yılında Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden, 1967 yılında da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 
1972 yılında İstanbul Üniversitesi Tedavi Kliniği’nde iç hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladıktan sonra, İngiliz hükümeti bursu ile Liverpool Regional Cardiac Center’da kardiyoloji alanında uzmanlık eğitimine başladı. 
1974-1976 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tedavi Kliniği’nde baş asistan olarak çalıştı. Bu sırada Türkiye’de bir kardiyolog olarak (cerrahi yardım almaksızın) bir ilki gerçekleştirdi. Kalıcı ve geçici kalp pili implantasyonu tekniğini başarıyla uyguladı. Koroner Yoğun Bakım’da ‘Vena Subklavya Ponksiyon’ tekniğini yerleştirdi. 
1976-1978 yılları arasında, Güney Afrika Cape Town Üniversitesi Groote Schuur Hastanesi’nde, dünyada ilk kez kalp nakli ameliyatını gerçekleştirmiş olan Christiaan Barnard’ın ekibinde çalışarak, doçentlik tezini kalp nakli yapılmış olan hastalar üzerinde gerçekleştirdi ve 1979 yılında doçent oldu. 
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde, Cape Town’da eğitimini görmüş olduğu (şu anda ülkemizde yaygın bir şekilde uygulanmakta olan) ‘femoral arter’ yolu kullanılarak yapılan koroner anjiyografi tekniğini (Judgkin tekniği) yine ilk kez ülkemizde uyguladı ve bu uygulamayı ülkemize yerleştirdi. 
1987-1995 yılları arasında State University of New York Health Science’da kalp hastalıkları alanında araştırmalar yaptı. 
1995-1997 yılları arasında Gaziantep ve İstanbul’daki birçok özel hastanede, ‘koroner yoğun bakım’ ve ‘koroner anjiyografi laboratuvarları’nı kurdu. 
1997-2002 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2002-2006 yılları arasında da Kadir Has Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 
2006-2010 yılları arasında Türkiye’de ilk ve tek sağlık üniversitesi olan İstanbul Bilim Üniversitesi’nde rektörlük yaptı. 

Halen İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Ana Bilim Dalları’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Kolesterole Kuşkuyla Bakanların Uluslararası Ağı (The International Network Of Cholesterol Skeptics - THINCS) ve Uluslararası D Vitamini Konseyi üyesidir. 
Bu oluşumlardaki diğer üyeler ile sürekli bilgi alışverişinde bulunmakta ve tartışmalara aktif olarak katılmaktadır. Hayykitap’tan yayımlanmış Karatay Diyeti adlı bir kitabı bulunmaktadır. 
M. Canan Efendigil Karatay, Ali Başak Karatay ile evlidir ve çiftin Mehmet Rahmi Karatay adında bir oğulları bulunmaktadır. Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, öğrencilik yıllarında ve hekimlik kariyeri boyunca kimi yaz tatillerini Anadolu köylerinde gönüllü olarak çalışarak geçirmiştir. 

Türkiye’de hizmet verdiği köyler ve yaptığı işler şunlardır: 
1965 yaz dönemi: Eskişehir, Bardakçı Köyü’nde çamaşırhane inşaatı. Sağlık ocağında ve evlerde hasta bakımı (günde 40-50 hasta). 
1966 yaz dönemi: Gaziantep, Nizip Kasabası’nda Atatürk İlkokulu’nda tuvalet inşaatı. 1970-1972 yaz dönemi: Marmaris ve Kalkan köylerinde hasta bakımı. 
1978 yaz dönemi: Tunceli Ovacık’ta evlerde hasta bakımı. 
1980 yaz dönemi: Toroslar, Aladağlar’da hasta bakımı ve sağlık taraması. 
1999 yaz dönemi: 17 Ağustos Gölcük Depremi sonrasında Sahara Hastanesi’nde hasta bakımı.

AHMET RASİM

Ahmet Rasim, (1864 – 21 Eylül 1932) İstanbul’da doğmuştur. Kıbrıslı Bahaeddin Efendi’nin oğludur. Ahmet Rasim, henüz ana karnında iken babası annesinden ayrıldığı için, annesi tarafından yetiştirilmiştir. 

Çeşitli mahalle mekteplerinde ve ilkokullarda okuduktan sonra Darüşşafaka’ya kaydolmuş (1876), orada basın ve edebiyatla ilgilenmeye başlamıştır. 

Darüşşafaka’yı birincilikle bitirince (1883) Posta Telgraf Nazırlığı Fen Kalemi’ne memur olarak girmiş, telgrafhanede çalışırken bir yandan da Ahmet Mithat’ın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde ilk yazılarını yayınlamıştır. 

Önce Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Hakikat’te çalışan (1885-1888) Ahmet Rasim, daha sonra memurluktan ayrılmış ve İkdam (1894), Malûmat (1895), Sabah adlı gazetelerle çeşitli dergilerde; Meşrutiyet’ten sonra ise 

  • Tasvir-i Efkâr, 
  • Yenigün, 
  • Akşam, 
  • Zaman, 
  • Vakit, 
  • Cumhuriyet 

vb. gazetelerde ve birçok dergide fıkra, makale, gezi mektubu, anı gibi çeşitli türlerde yazılar kaleme almıştır. 

1927 yılında milletvekili seçilmiş, 1927-1932 yılları arasında parlamentoda bulunmuştur. 


Bazı Eserleri: 

  • Şehir Mektupları
  • Romanya Mektupları 
  • Geceleri Ömr-i Edebî Eşkâl-i Zaman 
  • Gülüp Ağladıklarım 
  • Falaka 
  • Ramazan Sohbetleri 
  • Muharrir Bu Ya 
  • Asker Oğlu Osmanlı’da Batışın 
  • Üç Evresi Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi

Sosyoloji Notları ve Konferansları - Cemil Meriç

Yazarın değil konuşan Cemil Meriç Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitei Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Donmuş bir müfredatı anlatan bir "hoca" değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç.

Bu sesli düşünmeler; Cemil Meriç'in daha sonraki yıllarda yazdığı kitapların malzemesini, taslaklarını oluşturoyor. "Yazar"ın ve "hoca"nın düşüncesini olgunlaştırmasının izini sürmeyi sağlayan metinler okuyacaksınız. Sesli düşünmenin belki disiplinsiz, dağınık, bazen spekülatif, ama yaratıcı ve kimi zaman da yazılı olandan daha canlı evreni...


Tahrir Vazifeleri 5 - İsmet Özel

"Konuşurken (kimi zaman da yazarken) muhatabımızın söylediklerimizi anlamış olduğuna sevinebiliriz. Öyle ya, zaten o anlasın diye konuşmuyor muyuz? Yine de sonuç her zaman sevindirici olmayabilir. Karşımızdaki sözlerimizi anladığı için üzülmemiz de mümkün.

Belki kötü bir haber verdik. Belki bir haberi kötü verdik. Muhatabımız söylediklerimizi anlamadı diye üzülebiliriz. Tersine, karşımızdakinin ne dediğimizi anlamamış olması sevinmemize yol açabilir. Anlasaydı her ikimiz için de iyi olmayacaktı, diye düşündüğümüz de olur.

Bütün bu karmaşıklıklar içinde, sözlere karışan insanlar, insanlara karışan sözler arasında yaşayıp gideriz. Dilbilimciler olan biteni bir düzen çerçevesinde açıklamaya çabalarlar, dil felsefesiyle uğraşanlar meselenin mahiyetini çözümleme girişimindedirler.

Ama aramızdaki melek veya melekler amellerimizle niyetlerimiz arasındaki boşluğu doldurur. Hatırlar mıyız hem sağımızda, hem solumuzda oturan; amellerimizi tespit eden iki de melek olduğunu?

Çağdaş telaş cevaz verir mi buna?

Oysa onlar ne kadar çok karışıyor konuşmalarımıza..."


Türk Einstein'ı Oktay Sinanoğlu - Emine Çaykara

Dünyada en genç (26 YAŞINDA) yaşta profesör ünvanını alan, 60 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını çözerek adını matematik tarihine yazdıran, DNA sarmalının açıklamasını en sağlam şekilde açıklayan, katıldığı tüm konferanslarda iyi derecede ingilizce bilmesine rağmen sunumunu Türkçe yapıp Türklüğünden taviz vermeyen, bilim dünyasında ismi tüm dünyada şöhretle anılan ama maalesef ki ülkemizde değeri yeterince bilinmeyen, “Türk Einstein”ı olarak adlandırılan kuramsal kimyacı ve moleküler biyolog Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bir haftadır, tedavi gördüğü hastanede bu gece sabaha karşı hayatını kaybetmiştir.

Ülkemizle ilgili önemli tespitleriyle uzun zamandır hayranlık ve merakla takip ettiğim, Türkçe Giderse, Türkiye Gider diyen, Dilimize ve kültürümüze Amerika da okumasına rağmen bizden daha sıkı bağlı olan. Yurt Dışında neredeyse gitmediği Ülke Kalmayan Hocamız araştırmacı sorgulayıcı kimliğiyle verdiği örneklerle Ülkemizin gidişatını öyle güzel anlatmıştır ki. Herkesin onu okumasını tavsiye ederim.

Türkiye Çok Büyük Bir Değerini Kaybetti. 15 yıl öncesinden beri kitapları ve araştırmalarıyla tanıdığım hocamızı kaybettiğimiz için çok üzüldüm tanıdıkça onu anladıkça gerçek vatan sevdalısı olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

Mekanın Cennet olsun hocam…


Zeitgeist Ne Anlatıyor - Emrah Alpat

Peter Joseph'in ünlü filmi Zeitgeist The Movie hayatımıza 2007 yılında girdi. 2008 yılındaysa piyasaya Zeitgeist Addendum çıktı. Her iki film de kısa sürede büyük bir popülerliğe kavuştu. Yakın bir tarihte üçüncü filmin gösterime gireceği ilân ediliyor. İnternet üzerinden bedava indirilebilen filmlerin yaklaşık 100 milyon kişi tarafından izlendiği tahmin ediliyor.

Mesele sadece sayıyla da ilgili değil. ABD ve sistem karşıtı çevreler arasında Zeitgeist'ın savunduğu fikirler hızla yayılıyor. İnternet sayesinde Zeitgeist Hareketi adı altında örgütlenmeye çalışılıyor. Peki, Zeitgeist hakikaten bir sistem eleştirisi yapıyor mu? Kaynakları ne kadar güvenilir? İleri sürdüğü tezler hangi dünya görüşünün ürünü?

11 Eylül Olayları ya da perde arkasından dünyayı yönetenler hakkındaki iddiaları komplo teorisi mi yoksa Amerikan karşıtlığı mı? Dinler tarihi bir aldatmacadan mı ibaret? Zeitgeist ile New Age akımları arasında bir ilişki var mı? Venüs Projesi gerçekleşebilir mi? Enerji konusunda söylenenler doğru mu? Zeitgeist Ne Anlatıyor? bütün bu sorulara çeşitli yanıtlar veriyor.

Farklı yazar ve araştırmacılar Zeitgeist belgesellerini farklı açılardan değerlendiriyor. Emrah Alpat, Zeitgeist The Movie'nin dine bakışını ve ileri sürdüğü tezleri büyük bir titizlikle inceliyor. Sinema eleştirmeni Tunca Arslan, her iki filmin sistem karşıtlığını eğlenceli bir üslupla ele alıyor. Araştırmacı yazar Erol Bilbilik enerji meselesinden yola çıkarak Zeitgeist'a değişik bir açıdan yaklaşıyor.

Haluk Hepkon, her iki filmin komplo teorileri ve New Age akımlarla ilişkisini değerlendiriyor. Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Enstitüsü'nde görev yapan Karin Liebhart ise ufuk açıcı makalesinde ezoterik ve okültik akımların aşırı sağcı akımlarla olan bağlantılarını gözler önüne seriyor. Zeitgeist Ne Anlatıyor?

Zeitgeist filmlerini izleyen, izlemeyi düşünen ya da popüler kültürün son ürünü olan bu filmlerin etrafında kopan tartışmaya ilgisiz kalmak istemeyen herkese eleştirel ve farklı bakış açıları vaat ediyor.


6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu (Yunanca: Σεπτεμβριανά Septemvriana, "Eylül Olayları"), İstanbul'da yaşayan Rum azınl...