23 Aralık 2024 Pazartesi

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay

 

Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay 1943 yılında Elazığ’da doğdu. 

1961 yılında Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden, 1967 yılında da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 
1972 yılında İstanbul Üniversitesi Tedavi Kliniği’nde iç hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladıktan sonra, İngiliz hükümeti bursu ile Liverpool Regional Cardiac Center’da kardiyoloji alanında uzmanlık eğitimine başladı. 
1974-1976 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tedavi Kliniği’nde baş asistan olarak çalıştı. Bu sırada Türkiye’de bir kardiyolog olarak (cerrahi yardım almaksızın) bir ilki gerçekleştirdi. Kalıcı ve geçici kalp pili implantasyonu tekniğini başarıyla uyguladı. Koroner Yoğun Bakım’da ‘Vena Subklavya Ponksiyon’ tekniğini yerleştirdi. 
1976-1978 yılları arasında, Güney Afrika Cape Town Üniversitesi Groote Schuur Hastanesi’nde, dünyada ilk kez kalp nakli ameliyatını gerçekleştirmiş olan Christiaan Barnard’ın ekibinde çalışarak, doçentlik tezini kalp nakli yapılmış olan hastalar üzerinde gerçekleştirdi ve 1979 yılında doçent oldu. 
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü’nde, Cape Town’da eğitimini görmüş olduğu (şu anda ülkemizde yaygın bir şekilde uygulanmakta olan) ‘femoral arter’ yolu kullanılarak yapılan koroner anjiyografi tekniğini (Judgkin tekniği) yine ilk kez ülkemizde uyguladı ve bu uygulamayı ülkemize yerleştirdi. 
1987-1995 yılları arasında State University of New York Health Science’da kalp hastalıkları alanında araştırmalar yaptı. 
1995-1997 yılları arasında Gaziantep ve İstanbul’daki birçok özel hastanede, ‘koroner yoğun bakım’ ve ‘koroner anjiyografi laboratuvarları’nı kurdu. 
1997-2002 yılları arasında Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2002-2006 yılları arasında da Kadir Has Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 
2006-2010 yılları arasında Türkiye’de ilk ve tek sağlık üniversitesi olan İstanbul Bilim Üniversitesi’nde rektörlük yaptı. 

Halen İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Ana Bilim Dalları’nda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Kolesterole Kuşkuyla Bakanların Uluslararası Ağı (The International Network Of Cholesterol Skeptics - THINCS) ve Uluslararası D Vitamini Konseyi üyesidir. 
Bu oluşumlardaki diğer üyeler ile sürekli bilgi alışverişinde bulunmakta ve tartışmalara aktif olarak katılmaktadır. Hayykitap’tan yayımlanmış Karatay Diyeti adlı bir kitabı bulunmaktadır. 
M. Canan Efendigil Karatay, Ali Başak Karatay ile evlidir ve çiftin Mehmet Rahmi Karatay adında bir oğulları bulunmaktadır. Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay, öğrencilik yıllarında ve hekimlik kariyeri boyunca kimi yaz tatillerini Anadolu köylerinde gönüllü olarak çalışarak geçirmiştir. 

Türkiye’de hizmet verdiği köyler ve yaptığı işler şunlardır: 
1965 yaz dönemi: Eskişehir, Bardakçı Köyü’nde çamaşırhane inşaatı. Sağlık ocağında ve evlerde hasta bakımı (günde 40-50 hasta). 
1966 yaz dönemi: Gaziantep, Nizip Kasabası’nda Atatürk İlkokulu’nda tuvalet inşaatı. 1970-1972 yaz dönemi: Marmaris ve Kalkan köylerinde hasta bakımı. 
1978 yaz dönemi: Tunceli Ovacık’ta evlerde hasta bakımı. 
1980 yaz dönemi: Toroslar, Aladağlar’da hasta bakımı ve sağlık taraması. 
1999 yaz dönemi: 17 Ağustos Gölcük Depremi sonrasında Sahara Hastanesi’nde hasta bakımı.

AHMET RASİM

Ahmet Rasim, (1864 – 21 Eylül 1932) İstanbul’da doğmuştur. Kıbrıslı Bahaeddin Efendi’nin oğludur. Ahmet Rasim, henüz ana karnında iken babası annesinden ayrıldığı için, annesi tarafından yetiştirilmiştir. 

Çeşitli mahalle mekteplerinde ve ilkokullarda okuduktan sonra Darüşşafaka’ya kaydolmuş (1876), orada basın ve edebiyatla ilgilenmeye başlamıştır. 

Darüşşafaka’yı birincilikle bitirince (1883) Posta Telgraf Nazırlığı Fen Kalemi’ne memur olarak girmiş, telgrafhanede çalışırken bir yandan da Ahmet Mithat’ın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde ilk yazılarını yayınlamıştır. 

Önce Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Hakikat’te çalışan (1885-1888) Ahmet Rasim, daha sonra memurluktan ayrılmış ve İkdam (1894), Malûmat (1895), Sabah adlı gazetelerle çeşitli dergilerde; Meşrutiyet’ten sonra ise 

  • Tasvir-i Efkâr, 
  • Yenigün, 
  • Akşam, 
  • Zaman, 
  • Vakit, 
  • Cumhuriyet 

vb. gazetelerde ve birçok dergide fıkra, makale, gezi mektubu, anı gibi çeşitli türlerde yazılar kaleme almıştır. 

1927 yılında milletvekili seçilmiş, 1927-1932 yılları arasında parlamentoda bulunmuştur. 


Bazı Eserleri: 

  • Şehir Mektupları
  • Romanya Mektupları 
  • Geceleri Ömr-i Edebî Eşkâl-i Zaman 
  • Gülüp Ağladıklarım 
  • Falaka 
  • Ramazan Sohbetleri 
  • Muharrir Bu Ya 
  • Asker Oğlu Osmanlı’da Batışın 
  • Üç Evresi Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi

Sosyoloji Notları ve Konferansları - Cemil Meriç

Yazarın değil konuşan Cemil Meriç Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitei Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Donmuş bir müfredatı anlatan bir "hoca" değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç.

Bu sesli düşünmeler; Cemil Meriç'in daha sonraki yıllarda yazdığı kitapların malzemesini, taslaklarını oluşturoyor. "Yazar"ın ve "hoca"nın düşüncesini olgunlaştırmasının izini sürmeyi sağlayan metinler okuyacaksınız. Sesli düşünmenin belki disiplinsiz, dağınık, bazen spekülatif, ama yaratıcı ve kimi zaman da yazılı olandan daha canlı evreni...


Tahrir Vazifeleri 5 - İsmet Özel

"Konuşurken (kimi zaman da yazarken) muhatabımızın söylediklerimizi anlamış olduğuna sevinebiliriz. Öyle ya, zaten o anlasın diye konuşmuyor muyuz? Yine de sonuç her zaman sevindirici olmayabilir. Karşımızdaki sözlerimizi anladığı için üzülmemiz de mümkün.

Belki kötü bir haber verdik. Belki bir haberi kötü verdik. Muhatabımız söylediklerimizi anlamadı diye üzülebiliriz. Tersine, karşımızdakinin ne dediğimizi anlamamış olması sevinmemize yol açabilir. Anlasaydı her ikimiz için de iyi olmayacaktı, diye düşündüğümüz de olur.

Bütün bu karmaşıklıklar içinde, sözlere karışan insanlar, insanlara karışan sözler arasında yaşayıp gideriz. Dilbilimciler olan biteni bir düzen çerçevesinde açıklamaya çabalarlar, dil felsefesiyle uğraşanlar meselenin mahiyetini çözümleme girişimindedirler.

Ama aramızdaki melek veya melekler amellerimizle niyetlerimiz arasındaki boşluğu doldurur. Hatırlar mıyız hem sağımızda, hem solumuzda oturan; amellerimizi tespit eden iki de melek olduğunu?

Çağdaş telaş cevaz verir mi buna?

Oysa onlar ne kadar çok karışıyor konuşmalarımıza..."


Türk Einstein'ı Oktay Sinanoğlu - Emine Çaykara

Dünyada en genç (26 YAŞINDA) yaşta profesör ünvanını alan, 60 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını çözerek adını matematik tarihine yazdıran, DNA sarmalının açıklamasını en sağlam şekilde açıklayan, katıldığı tüm konferanslarda iyi derecede ingilizce bilmesine rağmen sunumunu Türkçe yapıp Türklüğünden taviz vermeyen, bilim dünyasında ismi tüm dünyada şöhretle anılan ama maalesef ki ülkemizde değeri yeterince bilinmeyen, “Türk Einstein”ı olarak adlandırılan kuramsal kimyacı ve moleküler biyolog Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bir haftadır, tedavi gördüğü hastanede bu gece sabaha karşı hayatını kaybetmiştir.

Ülkemizle ilgili önemli tespitleriyle uzun zamandır hayranlık ve merakla takip ettiğim, Türkçe Giderse, Türkiye Gider diyen, Dilimize ve kültürümüze Amerika da okumasına rağmen bizden daha sıkı bağlı olan. Yurt Dışında neredeyse gitmediği Ülke Kalmayan Hocamız araştırmacı sorgulayıcı kimliğiyle verdiği örneklerle Ülkemizin gidişatını öyle güzel anlatmıştır ki. Herkesin onu okumasını tavsiye ederim.

Türkiye Çok Büyük Bir Değerini Kaybetti. 15 yıl öncesinden beri kitapları ve araştırmalarıyla tanıdığım hocamızı kaybettiğimiz için çok üzüldüm tanıdıkça onu anladıkça gerçek vatan sevdalısı olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.

Mekanın Cennet olsun hocam…


Zeitgeist Ne Anlatıyor - Emrah Alpat

Peter Joseph'in ünlü filmi Zeitgeist The Movie hayatımıza 2007 yılında girdi. 2008 yılındaysa piyasaya Zeitgeist Addendum çıktı. Her iki film de kısa sürede büyük bir popülerliğe kavuştu. Yakın bir tarihte üçüncü filmin gösterime gireceği ilân ediliyor. İnternet üzerinden bedava indirilebilen filmlerin yaklaşık 100 milyon kişi tarafından izlendiği tahmin ediliyor.

Mesele sadece sayıyla da ilgili değil. ABD ve sistem karşıtı çevreler arasında Zeitgeist'ın savunduğu fikirler hızla yayılıyor. İnternet sayesinde Zeitgeist Hareketi adı altında örgütlenmeye çalışılıyor. Peki, Zeitgeist hakikaten bir sistem eleştirisi yapıyor mu? Kaynakları ne kadar güvenilir? İleri sürdüğü tezler hangi dünya görüşünün ürünü?

11 Eylül Olayları ya da perde arkasından dünyayı yönetenler hakkındaki iddiaları komplo teorisi mi yoksa Amerikan karşıtlığı mı? Dinler tarihi bir aldatmacadan mı ibaret? Zeitgeist ile New Age akımları arasında bir ilişki var mı? Venüs Projesi gerçekleşebilir mi? Enerji konusunda söylenenler doğru mu? Zeitgeist Ne Anlatıyor? bütün bu sorulara çeşitli yanıtlar veriyor.

Farklı yazar ve araştırmacılar Zeitgeist belgesellerini farklı açılardan değerlendiriyor. Emrah Alpat, Zeitgeist The Movie'nin dine bakışını ve ileri sürdüğü tezleri büyük bir titizlikle inceliyor. Sinema eleştirmeni Tunca Arslan, her iki filmin sistem karşıtlığını eğlenceli bir üslupla ele alıyor. Araştırmacı yazar Erol Bilbilik enerji meselesinden yola çıkarak Zeitgeist'a değişik bir açıdan yaklaşıyor.

Haluk Hepkon, her iki filmin komplo teorileri ve New Age akımlarla ilişkisini değerlendiriyor. Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Enstitüsü'nde görev yapan Karin Liebhart ise ufuk açıcı makalesinde ezoterik ve okültik akımların aşırı sağcı akımlarla olan bağlantılarını gözler önüne seriyor. Zeitgeist Ne Anlatıyor?

Zeitgeist filmlerini izleyen, izlemeyi düşünen ya da popüler kültürün son ürünü olan bu filmlerin etrafında kopan tartışmaya ilgisiz kalmak istemeyen herkese eleştirel ve farklı bakış açıları vaat ediyor.


Aşkın Kimyası - Aslı Zülal

Aşk, biz insanların yaşadığı en karmaşık, açıklaması en güç deneyimlerden biri.

Aşkın tanımı kültürden kültüre, kişiden kişiye farklılık gösterse de, bilim adamları aşkın, onu insanlara özgü bir deneyim haline getiren yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. İnsanları birbirine yakınlaştıran bireysel ve toplumsal özelliklerden evrimsel geçmişimize ve kimyasallarla iletişime kadar, aşk› farklı açılardan inceleyen araştırmalar, insanoğlunun kendi kendini keşfetme çabasının birer parçası aslında...


Günübirlikler - Cemal Süreya

 

Cemal Süreya 1976'da, o yıl çıkacak olan ilk düzyazı kitabı Şapkam Dolu Çiçekle'nin müjdesini verdiği bir röportajında, "genellikle yazarın, edebiyatçının sorunlarına eğilen bazı denemeler"ini de aynı yıl "Homeros'un Telif Hakkı" adıyla kitaplaştırmayı düşündüğünü söylüyordu. O kitap çıkmadı ama bu yazıların bazıları 1982'de yayımlanan Günübirlik'te yer aldı.

2000'de Şapkam Dolu Çiçekle'nin genişletilmiş basımını yayımlamıştık. Şimdi de, Günübirlik'in genişletilmiş basımı olan "Günübirlik"ler'i sunuyoruz. Kitabın ilk bölümünde Günübirlik'teki bütün yazılar, ikinci bölümünde ise yine 1975-76 yıllarında Politika gazetesindeki "Günübirlik" köşesinde çıkmış olup da ne Günübirlik'e ne de Cemal Süreya'nın başka bir kitabına alınmamış olan yazılar yer alıyor.

Çağdaş/çağcıl şiirimizin C vitamininden: kâğıda, kitaba, kalem adamlarına, onların telif hakkına, elbette Türkçeye, elbette ilk göz ağrısı şiire, ve -elbette ki- şiirden sonra en çok ilgilendiği alan olan "edebiyatın yeraltı haritası" dergiciliğe hiç de günübirlik olmayan bakışlar...


Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek - Ayfer Tunç

Ayfer Tunç'un büyük ilgi gören kitabı Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek,

2003 yılında altı Balkan ülkesi arasında düzenlenen yarışmada Balkanika ödülüne değer görülmüş, Tunç, bu ödülü alan ilk Türk ve kadın yazar olmuştu. Bu kitap, alt başlığından da anlaşılacağı gibi, 70'lerin Türkiye'sinin bir portresini çiziyor. Yazar, bir kuşağın bütün özelliklerini ve yaşam biçimlerini aktarabilmek amacıyla başlamış çalışmaya. Bunu yaparken, kendi anılarından yararlanma yoluna gitmiş.

Böylece 70'lerin Türkiye'si titiz, usta bir öykücünün kaleminden, yalın, abartısız bir bellek çalışması olarak ortaya çıkmış. Kitap, 7'den 70'e bütün okurlar tarafından kâh gülümsenerek, kâh gözyaşları içinde okunacak, ama kesinlikle unutulmaz tatlar bırakacak. Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek'in bu yeni baskısı, yeni resimlerle hazırlandı.

Baldaki Tuz - Yaşar Kemal

Baldaki Tuz, Ağacın Çürüğü, Ustadır Arı ve Zulmün Artsın Yaşar Kemal'in gazetelerde, dergilerde yayınlanmış toplumcu ve gerçekçi bir bakış açısıyla kalema aldığı yazılarından ve konuşmalardan derlenmiştir. Onun düşünce ve yazarlık serüvenine tanıklık eden bu yazılar halkın yıllardır içine sürüklendiği karanlığın belgeleridir.

"Dünyayı sonuna kadar ödemek... Çalışarak, kitapların, türlü insanların. Doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek. İliklerine kadar bütün yoğunluğuyla ödemek. Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa, yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek."Baldaki Tuz, Ağacın Çürüğü, Ustadır Arı ve Zulmün Artsın Yaşar Kemal'in gazetelerde, dergilerde yayınlanmış toplumcu ve gerçekçi bir bakış açısıyla kalema aldığı yazılarından ve konuşmalardan derlenmiştir. Onun düşünce ve yazarlık serüvenine tanıklık eden bu yazılar halkın yıllardır içine sürüklendiği karanlığın belgeleridir.

"Dünyayı sonuna kadar ödemek... Çalışarak, kitapların, türlü insanların. Doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek. İliklerine kadar bütün yoğunluğuyla ödemek. Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa, yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek."


Al Gözüm Seyreyle Salih - Yaşar Kemal

Al Gözüm Seyreyle Salih'te Karadeniz'in küçük bir kasabasında on bir yaşındaki Salih'in, kanadı kırık bir martıya duyduğu sevgi ve mavi oyuncak bir kamyonu elde etme isteği konu alınır. 1970'lerin Türkiyesi, dönemin insan, devlet, iktidar ilişkileri Salih'in dünyasını çevreler.

Yaşar Kemal, Salih'in gözünden hayata bakar ve çocukluğun bahçesinden, Türkiye'nin genel yapısını tüm inceliğiyle çizer. "Yaşar Kemal bir halkın kültürünü temsil etmektedir. Epiği geniş, katıksız bir halkçı temele yaslanmıştır. Romanları yaşamın zenginliği, sıcaklığı, güzelliğiyle doludur."

- Joel Ohlsson, Arbetet, (İsveç) "Yaşar Kemal'in yapıtları olgun, nefis bir meyve tadarcasına okunuyor." - Gerard-Humbert Goury, Le Matin, (Fransa) "Kemal büyük bir sevecenlik ve merhametle yazıyor." - Daily Telegraph (İngiltere)


Allah'ın Askerleri - Yaşar Kemal

Yaşar Kemal İstanbul'un çeşitli semtlerinde çocuklar arasında dolaşarak onların hikayelerini anlatır. Küçük yaştaki bu çocuklar, sokaklarda yatıp kalkıyor olmalarına, kimsesizliklerine, hor görülmelerine, açlığa rağmen hala hayatta, hala insan kalmışlardır. Allahın Askerleriyle yapılan röportaj zengin bir dille hüzünlü bir hikayeye dönüşür.

Ağrıdağı Efsanesi - Yaşar Kemal

Bir aşk destanı olan Ağrı Dağı Efsanesi geleneklerini Mahmut Han'a karşı savunan Ahmet ile Gülbahar arasındaki aşkı konu alır. Efsanelere ve halk söylencelerine yürekten bağlı Yaşar Kemal'in bu romanı, insan psikolojisinin derinliklerini de içerir.

"Yaşar Kemal Anadolu'nun halk edebiyatıyla alışveriş içindeyken başladı yazmaya. Gerçek bir yazar olduğu için de dilin duyarlığından, şiirsel destanın tek kahramanıolan Türk halkının kültüründen esinlenmesini bildi."
- Jeliha Hafsia, La Presse, (Tunus)

"Yaşar Kemal'in romanı Tolstoy'un çapına ve Dickens'ın canlılığına sahiptir."
- Manchester Guardian, (İngiltere)

"Zengin, renkli ve zekice bir nitelikle bezenmiş bir üslup ve yazdığı her kelime sert, cilalanmış, ayrıksı ve bir buğday tanesi gibi potansiyel olarak üretken."
- Irish Times, (İrlanda)

'Kitabın güzelliği zengin şiirsel dilinde, efsane ve mit duygusunda yatıyor.'
-Sunday Telegraph


Ağıtlar - Yaşar Kemal

Ölüme karşı etkin bir direniş olan ağıt, insanoğlunun ölümle yüz yüze geldiğinde duyduğu şaşkınlığı, korkuyu ve inanmazlığı dayanılır kılma çabasının sonucudur. Bin yıllardır yakılan ağıtlar, Anadolu'da da çok büyük bir çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Yaşar Kemal'in Çukurova bölgesinden ve Toroslar'dan derlediği pek çok ağıt, Ağıtlar'da bir araya geliyor.

"Gözümün önüne, bir deri bir kemik köylü delikanlının biri çıkacak. Adı Kemal sadık Göğceli, Hemite köyünden gelmedir. Dağ bayır dinlemez, köyünden, dağ köylerinden, obalardan, ovalardan, kasabalardan, ikide bir de kopup gelir Adana'ya, çöker önümüze, ağıtlar, türküler, destanlar serer buruşuk sarı kağıtlar üstüne yazılmıştır.

Anamın Kitabı - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun belki romanlarımın bütün anahtarlarını verdiğim kitabım dediğ Anamın kitabı onun en önemli yapıtlarından biridir. İçindeki çocuğu dirilttiği bu kitabında Yakup Kadri, çocuklluk anılarından öte, bilinçaltına bir yolculuk yapma iddiasındadır. İnsanın alınyazısı çocukluğunda yazılmıştır ve hangi yaşa girerse girsin şuurunun altında daima çocuk kalışınını sebebi bundadır. diyen yazar, Anamın kitabı'yla klasik romanın çok yaygın bir görüşünü, karakter kaderdir formülünü onaylıyor.

Ben Neyim ? - Itır Erhart

"…savunmaya çalıştığım yaklaşıma göre, "benim ilk fotoğraflarım, annemin rahminde iken çekilmiş olanlardır" cümlesi, doğru olacaktır. Ben, o insan ceniniydim ve sonra o cenin insan bebeğine dönüştü, insan yavrusuna ve sonra da yetişkin insana dönüştü. Beni annemin rahminde iken gösterenlerden başlayıp bitkisel hayatta insan olarak gösterenlere kadar resimlerle dolu bir albümüm olsa, bütün bu resimler benim resimlerim olacaktır. Bu resimleri karıştırırken, gördüğümüz şey bir insandır. Onu bir takım özellikler kazanırken ve bir takım başka özellikler kaybederken görürürüz. Bebek olma özelliğini kaybedip çocuk olur, öğrenci olma özelliğini kaybedip öğretmen olur vs. Aynı kalan şey, onun özdeşliğidir. Onun bir yaşındaki halini gösteren resme ve onu üniversiteden mezun olduğu gün gösteren resme bakarken aynı insana bakıyor oluruz."


Ah Mine'l-Aşk - İskender Pala

Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir topraklan altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır.Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasma hareketlilik olur. Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat. Aşk, Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansur'dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur.Velhasıl, klâsik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de aşktır. Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için kâfidir.

Kümesteki Kartal Neden Uçamaz - Burak Büyükdemir

Hepsi birer aşk hikayesi Nevzat, amerika'daki yüksek lisans eğitimini yarıda bırakıp Türkiye'ye döndüğünde, kendisine gelecek vaadeden bankadaki işinden ayrılan Melih'le birlikte risk dolu bu projeye atıldı. Cem de diğer işlerini bırakıp teklif edilen ortaklığı kabul etti.Kendilerini bekleyen zor günleri hiç bilmiyorlardı. Ufak bir adımla yemeksepeti.com'un uzun yolculuğuna başladılar. Burak ve Serkan, üniversite hayatları boyunca aldıkları eğitimi düşünmeyip mimarlık yapmaktan vazgeçtiler. Kurulu düzenlerini bozdular. Evden çalıştılar. Sıkıntı çektiler. Birlikte gittigidiyor.com adındaki hayallerinin peşine düştüler. Halil, internette kolay hatırlanmak ve ileride marka olabilmek amacıyla, bebek.com ismini satın aldı. Alan adlarını alabilmek için evini sattı. Bu sırada ekonomik krizle mücadele etti. Küçük şirketini kurduğunda elinde maddi hiçbir şey kalmamıştı. Çevresindeki herkes ona farklı gözle bakmaya başlamıştı. Bir çok kimse hayallerine ve yapacaklarına inanmıyordu. Onları bu yoldan çevirmeye çalıştılar, şevklerini kırdılar. Fikirlerini anlattıklarında çok bükük dudaklar gördüler. Aynı denizde yolculuk yapıyorlardı. Birbirlerini tanımıyorlardı ama hepsinin ortak özellikleri vardı. Aşıktılar, odaklanmışlardı, büyük dalgaları aşmayı, fırtınalarla savaşmayı ve en sonunda hayallerine ulaşacakları limanı düşündükleri için bu denizde yolculuğa başlamışlardı.

İki Yeşil Susamuru - Buket Uzuner

Buket Uzuner'in içten, duyarlı ve mizah dolu üslubuyla yazdığı çağdaş bir roman. "İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri" çevre politikasına, aşka, enerji sorununa, kadın-erkek ilişkisine alternatif çözümler arayan aydın ve farklı bir çiftin öyküsü, bir "modern zamanlar" romanı. "İki Yeşil Susamuru", iyi romandan kafa cimnastiği beklentisi içinde olan kültür seçkinlerine de bir şeyler sunuyor; hem biçim hem de öz açısından." -Gürsel Aytaç- "Buket Uzuner iki katmanlı romanında çağdaş bir kadının portresi çevresinde aile, sevgi ve intiharı sorguluyor." -Milliyet Sanat- (Arka Kapak)

Et Cinsleri Hakkında Kısa Bilgiler

KUZU ETİ

1 yaşından küçük koyun yavrusuna kuzu denir. Hafif yağlıdır. 4-9 kilo arası gelenler ve genellikle ocak-mart sonlarına kadar bulunanlar süt kuzusu, 10-15 kg arasında olan ve Mayıs-Aralık arasında bulunanlar Koyunlaşmış kuzudur. Dişisi erkeği farketmez.

KOYUN ETİ

Yurdumuzda 3 çeşit koyun vardır. Dağlış, Karaman, Kıvırcık. En makbulü Kıvırcıktır. Hangi cins olursa olsun koyunun erkeği dişisinden daha makbuldur. Yalnız erkeklerin burulmuş olması (erkeklik bezlerinin çıkarılmış olması) şarttır. Burulmamış koçların etleri yağsız, sert ve ağır kokulu olur. Burulma işleminin kuzu iken yapılması gerekir. Koç halinde burulmuş hayvanların   etleri sert ve lifli olur. Bunu anlamak için husyelerine bakılır. Kuzu iken burulan koyunların husyeleri fındık büyüklüğünde ve beyaz kalır.  Dişi koyunlar ise genellikle yavruladıktan sonra kesildikleri için kart olurlar. Etleri sert ve zor pişer.

KIVIRCIK

En makbul koyun etidir. Karnabat ve Merinos diye ikiye ayrılır. Karnabat'ın eti pembe ve lezzetlidir. Merinos esmer, daha lezzetsiz ve hafifçe kokulu olabilir. Kıvırcıkların kuyruğu kamçı gibi ince ve uzundur.

DAĞLIÇ

Beyaz ve Kara Dağlıç olarak ikiye ayrılır. Beyazlar makbuldur. Beyaz Dağlıç'ın kuyruğu üstleri geniş, yukarıdan aşağıya doğru ortaları yarık, altlarında püsküle benzer birşey sarkmaktadır. Karaların ise üst taraf daha ensiz, aşağıdaki püskül ise çok uzundur.

KARAMAN

Beyaz ve Kızıl karaman olarak ikiye ayrılır. Beyazın eti az çok beyaz ve kara dağlıçtan daha makbuldur. Kızıl karaman en kötü koyun eti olarak kabul edilir. Beyaz karamanın kuyruğunda püskülün yerinde üste kıvrılmış bir yumru bulunur. Kızılın ise bu yumrunun üstünde ikinci bir yumru vardır ve büyüklüğü danalarla ölçüşebilecek derecededir.

KEÇİ ETİ

Koyuna göre daha az lezzetlidir. Bazı kişilerde mide ve bağırsak bozukluklarına yol açabilir. Oğlak eti daha fazla tercih edilir.

DANA ETİ

2 haftalıktan 14 haftalığa kadar olan sığır yavrularına dana denir. Sığırdan daha az yağlı olurlar. Etlerinin pembe olmas makbuldur.

SIĞIR ETİ

Dana etine tercih edilir. İyi sığır eti renginin canlı ve parlak olması ile tanınır. Daha az yağlı olduğu için özellikle kıymalarda tercih edilir.

İNEK ve ÖKÜZ ETLERİ

Trakya ve Erzurum cinsleri vardır. Trakya cinsleri daha yağsız ve daha lezzetlidir. Etleri pembemsi, yağları limon sarısıdır. Diğerlerinin etleri esmer, yağları daha koyu sarıdır. İnek etleri, öküz etlerinden daha makbuldur.

MANDA ETLERİ

Dişileri tercih edilir. Çünkü dişi mandalar çalıştırılmaz. Etleri pembedir. Sığır ile mandayı ayırmanın yolu, yağ renkleridir. Mandaların yağları bembeyazdır. 

Et Terbiye Yöntemleri

Malzemeler :

Soğan, Süt, Zeytinyağ, Limon Suyu

Hazırlanışı :

Özellikle ızgara yapılacak etleri, 24 saat kadar önce, yumuşaması için süt ve zeytinyağına, güzel kokması ve tat alması için soğana yatırmak gerekir.

Bu karışım istediğiniz lezzete göre ayarlanabilir. Sadece Zeytinyağ kullanabileceğiniz gibi, Süt ağırlıkta olmak üzere, süt-zeytinyağ karışımına yatırabilirsiniz.

Soğanlar tercihe göre yuvarlak halkalar halinde doğranabilir ya da rendelenerek, süt-zeytinyağ karışımına katılabilir.

Çokça yapılan bir hata, etlere kekik ve diğer baharatın pişme öncesi konmasıdır. Bu tür baharatlar pişme tamamlanmadan 5-10 dakika önce kullanılır. Terbiyeye konmaz. Unutmayınız.

Pratik Ölçüler


PRATİK ÖLÇÜLER
Malzemeler
1 Su Bardağı
1 Çay Bardağı
1 Kahve Fincanı

(250 gr.lık)
(100 gr.lık)
(75 gr.lık)
Su
250 gr
100 gr
75 gr
Süt
250 gr
100 gr
75 gr
Şarap
240 gr

60 gr
Toz Şeker
200 gr
80 gr
70 gr
Pirinç
200 gr
100 gr
70 gr
Bulgur
200 gr
75 gr
60 gr
Fasulye
200 gr
75 gr
60 gr
Mercimek
200 gr
75 gr
60 gr
İrmik
180 gr
70 gr
55 gr
Pudra Şekeri
180 gr
70 gr
55 gr
Un
160 gr
70 gr
50 gr
Peynir (rende)
100 gr
40 gr
25 gr
Badem (çekilmiş)
100 gr
40 gr
25 gr
Ceviz (çekilmiş)
100 gr
40 gr
25 gr
Zeytinyağ
220 gr
90 gr
65 gr
Ayçiçek yağı
220 gr
90 gr
65 gr
Eritilmiş yağ
220 gr
90 gr
65 gr

Turşu Suyunun Hazırlanması

Malzemeler :

Su, Tuz (kaya tuzu ise yıkanır ve temizlenir)
Turşu çeşitlerine göre farklı Turşu Suları hazırlanır. Bunların başlıcaları

% 5'lik :  Her 1 litre suda 50 gr Tuz eritilir.   Pratik ölçü; 3 yemek kaşığı tuz 1 litrede eritilir.
  
% 6'lık :  Her 1 litre suda 60 gr Tuz eritilir.   Pratik ölçü; 3 yemek kaşığı + 3 çay kaşığı tuz 1 litrede eritilir.
  
% 10'luk :  Her 1 litre suda 100 gr Tuz eritilir.   Pratik ölçü; 6 yemek kaşığı tuz 1 litrede eritilir.
  
% 12'lik :  Her 1 litre suda 120 gr Tuz eritilir.   Pratik ölçü; 6 yemek kaşığı + 6 çay kaşığı tuz 1 litrede eritilir.

Mutfak'da Hayatınızı Kolaylaştırın!

Bazen mutfakta yaşadığımız küçük problemler yüzünden gereksiz yere vakit kaybedebilir, sorunun üstesinden nasıl geleceğimizi bilemeyiz. Sizler için verdiğimiz püf noktaları, hem mutfaktaki pratikliğinizi ve bilginizi artıracak hem de zamandan tasarruf etmenizi sağlayacak...

BALIK TAZE Mİ?
Balık alırken tazesini seçmek için nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyor musunuz? Taze balığın gözleri parlak ve dışarı çıkık olur. Pulları parlak ve gövdesine sıkıca yapışıktır. Solungaçları ise kırmızı ya da pembedir. Eğer balığı alıp eve getirdikten sonra tereddütleriniz varsa, soğuk su dolu bir kaba koyun. Balık hemen dibe çöküyorsa taze demektir.

BAŞAMEL SOS HAZIRLARKEN... 
Ateşten alınmasına yakın içine çekilmiş ceviz, adaçayı ya da nane atılan beşamel sosun lezzeti güzelleşir.

BAYAT EKMEKLER...
Bayat ekmekleri kare kare kesip kızarttıktan sonra soğutarak bir kavanoza koyup çorbalarıda kullanmak üzere buzdolabında saklayabilirsiniz. Robottan geçirip galeta unu gibi tüketmek de mümkündür. Ayrıca Bayatlamış ekmeklere yeniden tazelik kazandırmak için üzerlerine su serperek bir folyo kağıt içinde 5-10 dakika fırınlamak yeterlidir.

DOMATES SOYARKEN...
Domatesi kaynar suya daldırıp bıçağın tersini üstünde ağır ağır gezdirirseniz kabuğu kolayca soyulur.

DONDURULMUŞ GIDALAR ÇÖZÜLÜRKEN...
Dondurulmuş gıdalar çözülürken sıcak ortamda bulundurulmamalı. Bakteri ve mikrop üremesine neden olacak bu uygulama yerine, buzdolabının en alt rafında kendi kendine çözdürmeye bırakmak daha doğru olur.

ETİN LEZZETİ...
Izgara yaptığınız ya da kavurduğunuz etlerin daha lezzetli olmasını istiyorsanız işte size çok pratik bir yöntem: Etleri, 1 kahve fincanı süt, 1 kahve fincanı soğan suyu ve 1 kahve fincanı zeytinyağı karışımı ile ovun. 10-12 saat kadar buzdolabında bekletip, daha sonra pişirin.

HAMUR AÇERKEN...
Hamur açarken kirlenen mutfak tezgahları, üstüne tuz serpilip nemli bir bezle silindiğinde daha kolay temizlenir.

HAMURUNUZ KURUMASIN...
Bazı hamur işlerinde kullanılan hamurları bir süre dinlendirmek gerekir. Eğer hamuru ağzı açık bir şekilde bekletirseniz, üzeri kabuk tutar ve kurur. Bunun için bekletme süresi boyunca, üzerini nemli bir bezle örtmeye özen göstermelisiniz!..

JÖLE YAPARKEN...
Jöle yaptığınız kabı soğuk suyla yıkayıp içine ince bir tabaka bitkisel yağ sürüldüğü takdirde, jöleyi kalıptan çıkarmak kolaylaşır. Kalıp sıcakken etrafına ıslak havlu sararak 1-2 dakika bekletmek de iyi bir çözümdür.

KEK YAPARKEN... 
Kekin çökmemesi için, fırına koymadan önce hamuru kalıba döküp 20 dakika kadar dinlendirmek yararlı olur.

LAHANANIN KÖTÜ KOKUSU...
Lahananın pişme suyuna elma kabuğu katarsanız kötü koku hemen yok olur.

LİMON SUYU...
Siz de "nerede o eski limonlar!" diyenlerden misiniz? Artık şöyle bol sulu limon bulmak çok zor değil mi? Eğer limonu kullanmadan önce 1 dakika kadar sıcak fırında bekletirseniz, suyundan daha fazla faydalanabilirsiniz. Bir diğer önerimiz de, limonu sert bir zeminde yuvarlayarak kesmeniz.

MANTARLARINIZ KARARMASIN... 
Mantarla yemek hazırlarken, doğrandığı anda hemen kararması en büyük problemdir. Oysa ki mantarları tuzlu ve limonlu suda 5 dakika bekletip daha sonra pişirirseniz, böyle bir sorun kalmaz. Ayrıca mantarları muhafaza ederken kese kağıdında ve buzdolabında saklayın. Plastik torbalardan ise uzak durun çünkü yapış yapış olur.

MAYDONOZ... 
Maydanoz, yemeklere farklı bir aroma ve özel bir lezzet katar. Fakat maydanozu, yemeği ateşten almadan önce katmaya dikkat edin. Çünkü pişmiş maydanoz hem acımsı bir tat kazanır hem de vitaminini kaybeder.

MAYONEZ HAZIRLARKEN... 
Mayonez hazırlarken sos kesilirse bir yumurta sarısını 2-3 damla sirke ile çırparak yeterli miktarda zeytinyağı ile koyulaştırın. Bu karışımı kesilen sosa çırparak yedirin.

MISIR HAŞLARKEN...
Mısır haşlarken daha lezzetli olması için tencereye bir çay kaşığı şeker atın. Yıkadıktan sonra mısır kabuklarını da koyabilirsiniz.

PATATES PÜRESİ YAPARKEN...
Patates pürenize değişik bir koku vermek için içine bir miktar Hindistan cevizi atabilirsiniz.

PATLICAN PİŞİRİRKEN...
Patlıcanları pişirmeden önce tuzlayın ve bir süre bekletin. Daha sonra soğuk sütten geçirin ve kurulayın. Patlıcanlar daha lezzetli olacaktır.

PATATESLERİNİZ FİLİZLENMESİN...
Hemen hemen her yemeğe giren patates, sürekli elimizin altında olan sebzelerden biridir. Fakat bir de o filizlenmesi yok mu! Bunu önlemek için, patatesi kuru ve serin bir yerde saklamalısınız. Ayrıca patates torbasına atacağınız 1 adet elma da, yine filizlenmeyi uzun süre geciktirecektir.

PEYNİRİ NASIL RENDELEYELİM...
Özellikle makarna ve hamurişlerine çok yakışan peyniri kolayca rendelemek için, buzluğa koyup burada 15 dakika bekletin. Bu işlemin ardından rendelemek de oldukça kolaylaşacaktır.

PORTAKAL SIKARKEN...
Portakalın suyunu iyice çıkarmak için sıkmadan önce bir süre soğuk suda bekletin.

PUDİNG YAPARKEN...
Puding soğurken üzerinin kaymak bağlamasını istemiyorsanız, daha sıcakken üzerine toz şeker serpebilirsiniz.

SALÇAYA HAVUÇ TAKVİYESİ...
Salçanızın çok ekşi olduğundan şikayet ediyorsanız, kavanozun içine 1 adet havuç rendeleyin. Hem ekşiliği alacak, hem de içine farklı bir aroma katacaktır.

SARMISAĞA ZEYTİNYAĞI KORUMASI...
Sarımsağa ihtiyacınız olduğu anlarda kabuğunu ayıklamaktan sıkılıyorsanız, fazla miktarda sarımsağı bir seferde soyun. Sonra da zeytinyağı dolu bir kavanoza atıp, burada saklayın. Bu şekilde hem uzun süre muhafaza etmiş hem de içinde bulunduğu yağla yemeklerinize, salatalarınıza ayrı bir lezzet kazandırmış olursunuz.

SEBZELERİN VİTAMİNİ...
Sebzelerin pişerken vitaminlerini kaybetmemesi, sağlıklı beslenmek için çok gereklidir. Bunun için sebzeleri yıkadıktan sonra suda bırakmamak, az miktarda tuzlu suda kısa süre pişirmek gereklidir. Ayrıca unutmamalısınız ki, en iyi pişirme şekli buharda pişirmek. Sebzeleri uzun süre pişirmekten ise mutlaka kaçınmalısınız.

SOĞAN SOYARKEN... 
Soğan soyarken gözlerinizin yaşarmaması için soğanı su dolu bir tasın içinde soyun.

SOSLU MAKARNAYI ISITIRKEN...
Özene bezene hazırladığınız makarna sosunu ısıtırken zorlanabilirsiniz. Mesela tencerenin dibi tutabilir ya da alt tarafı ısınıp üst kısmı soğuk kalabilir. Oysa ki makarna kabını kaynar su dolu tencerenin içine koyup (benmari usulü), bir süre ocakta bekletirseniz, bu sorundan kurtulmuş olursunuz.

TAZE PATATES SOYARKEN...
Evet yaz aylarındayız ve taze patatesler, pazar ve manavlarda yerlerini aldılar. Kızartması, salatası kısacası her şeyi bir başka lezzetli olan taze patatesin ince bir kabuğu olduğu için, bunu soymak pek çoğumuza zor gelir. Fakat patatesleri yıkarken bir bulaşık teli ile ovarsanız, kabuklarını da daha kolay soyabilirsiniz.

YAĞ SIÇRAMASIN...
Kızartma yaparken yağın sıçraması hem cildinize zarar verebilir hem de etrafa. Eğer kızartma yapacağınız sıvıyağın içine bir tutam tuz katarsanız, yağın tavanın dışına çıkmasını da önlemiş olursunuz!..Ayrıca kurutulmuş limon kabuklarını isli ve yağlı mutfak eşyalarını ovarken kullanabilirsiniz.

YUMURTA KESERKEN...
Yumurta salatası yaparken, yumurtaları parçalamadan kesemiyorsanız, kullanacağınız bıçağı önceden sıcak suya koyup ıslatın. Yumurtaları ıslak bıçakla kesin.

Makarna Pişirmek Sanattır !

Şimdi "makarna pişirmekte ne var?" diyebilirsiniz ama makarnanın tadına varabilmek maharet ister. Pek çok kişi makarnayı güzelleştiren şeyin sadece sosu olduğuna inanır. Oysa ki makarnanın kendine has bir tadı vardır ve sosla birleşince lezzeti daha da artar. Bu nedenle makarnayı pişirirken bazı noktalara dikkat ederseniz, elde edeceğiniz sonuçtan çok daha fazla memnun kalırsınız!..

1) Makarna bol suda pişmeyi sever.
Makarna pişirmek için evde mutlaka derin ve yüksek bir tencere bulundurmalısınız. Mesela şöyle 5 lt. su alabilecek büyüklükte. Tencerenin alüminyum gibi hafif bir metalden olması, ateşin eşit dağılımını sağladığı için tercih edilir. Ayrıca iki kulplu olması da sizin için çok faydalı çünkü süzerken tencereyi kulplarından tutarak kaldırmak daha kolay olacaktır.

2) Makarna tuzu sever.
Makarnayı pişirirken, haşlama suyuna attığınız tuz konusunda eliniz açık olsun. Tuz, makarnanın tadını ortaya çıkarır. Mümkünse kaya tuzu kullanmalısınız. Tuzu, makarnanın suyu kaynadıktan sonra atmalısınız. Tabii tuzun erimesine fırsat verip makarnayı daha sonra katmanız da önemli!..

3) Makarna eşlik edilmeyi sever.
Makarnayı pişirme süresince arada bir karıştırmak için, tahta kaşık veya çatal edinmenizde fayda var. Suya kattığınız tuz erir erimez, makarnanın hepsini bir arada katmalısınız ki eşit derecede pişsin. Tencerenin dibinin yapışmasını önlemek ve makarnanın suya bıraktığı tadın tam olarak dağılmasını sağlamak için sık sık karıştırmalısınız.

4) Makarna dakikliği sever.
Makarnayı paketteki pişirme süresine uygun olarak pişirmelisiniz. Bu süre, makarnayı kaynar suya kattıktan sonra suyun tekrar kaynama noktasına gelmesiyle başlar. Yine de kendi ağız tadınıza uygun olması için paketin üstünde belirtilen süreden 2 dakika önce bir parça makarnayı alıp tadarak, kontrol etmenizde fayda var. Makarnayı tattığınız anda şeklini ve dokusunu değiştirmemeli ama yumuşak olmalıdır. İyi pişmemiş makarna hala sarı renktedir ve ortası serttir. Çok pişmiş makarna ise bütünlüğünü kaybedip ağızda dağılır.

5) Makarna fazla süzülmeyi sevmez.
Makarnayı süzmek için küçük delikli ve ayaklı bir süzgeç daha iyi olur. İri delikli süzgeçler pişme suyunun bir anda boşalıp makarnaların birbirine yapışmasına neden olur. Halbuki makarnanın cinsine göre nemli olrak bırakmakta fayda vardır. Böylece makarnanın, sosunu iyice özümsemesi sağlanır.
Makarna pişer pişmez süzülmelidir. Suyun içinde bıraktığınız her dakika, pişme süresine eklenecektir.
Makarnayı süzmeden önce pişme suyundan bir bardak kenara ayırmak faydalıdır. Makarnanın veya sosunun kuru olması durumunda bu sudan eklenerek ayarlama yapılabilir. Pişirme suyuna makarnanın tadı geçmiş olacağından bu suyla yapacağınız ilave, duru sudan daha lezzetli olacaktır. Makarna süzüldüğü zaman, kayganlığını yitirmeyecek kadar sulu kalmalıdır.

6) Makarna sosu sever.
Makarnanın sosunu daha çabuk yapmak isterseniz, geniş tabanlı açık bir tava veya küçük bir tencere işinize daha çok yarar. Bu, daha kısa sürede pişmesi gereken soslar için gereklidir. Yavaş pişmesi gereken soslar içinse, kenarları daha yüksek ve altı kalın tava veya tencereler kullanılmalıdır. Yüksek kenar buharlaşmayı yavaşlatır, kalın alt ise uzun pişme süresinde sosun tabana yapışmasını engeller. Makarnayı süzdükten sonra, sosla iyice karıştırmak için büyükçe bir çukur servis tabağınız olmalıdır.
Bu aşamada hız önemlidir. Makarna süzülür süzülmez sosla karıştırılmadır. Eğer makarnayı süzgeçte bekletirseniz makarnalar birbirine yapışır. Makarnanın soğumasını engellemek için, sosla ya sosu yaptığınız tencerenin içinde karıştırmalısınız. Isıtılmış servis tabağında karıştırmak da bir diğer çözüm. Sos, her bir makarna tanesine bulaşmalı ancak makarna sos içinde yüzmemelidir.
Doğru miktarda su kullanıyorsanız, makarnanızı suyunuz iyice kaynadıktan sonra katıyorsanız ve arada bir karıştırmayı ihmal etmiyorsanız, pişirme suyuna yağ eklemeniz gereksizdir. Ancak süzgeçte makarnayı biraz bekletecekseniz, bir parça yağ ile birbirlerine yapışmasını engelleyebilirsiniz.
Makarnayı servis yapmadan önce, herkesin masaya oturmasına dikkat etmelisiniz ki, sıcak sıcak ikram edebilesiniz.

Portakallı Kereviz


Malzemeler : (6 kişi için)
  • 1 büyük boy Kereviz
  • 2 adet Havuç
  • 2 adet Soğan
  • 1 çay bardağı Zeytinyağ
  • 1 su bardağı Portakal Suyu
  • 2 kesme şeker
  • Dereotu
  • Tuz
Hazırlanışı:
Tencereye ince doğranmış soğanı ve zeytinyağını koyun. Üzerine halka halka kesilmiş havuçları ve kuşbaşı doğranmış kerevizi ekleyin. Bir bardak portakal suyunu, tuz ve şekeri ilave edin.

Kısık ateşte sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirin.

Soğuduktan sonra ince kıyılmış dereotu ile süsleyerek servis yapın.

Gereksiz Bilgiler Rehberi - Zeki Kanmaz



EVRENİN YAŞI KAÇTIR? 

Wilkinson Mikrodalga Anizotropi Uydusu (WMAP), bundan yaklaşık 5 yıl önce, evrenin her yerini dolduran 'kozmik mikrodalga fon ışınımı' üzerinde duyarlı ölçümler yaptı. Bu ışınım, evrenin başlangıç anı olan Büyük Patlama'dan yaklaşık 300.000 yıl sonra ortamın yeterince soğumasıyla atom çekirdeklerinin ortamdaki serbest elektronları yakalayıp atomları oluşturdukları, böylece enerji (ışık) parçacıkları olan fotonların ilk kez her tarafa dağılmış olan elektronlara çarpmaktan kurtulup, serbestçe boşlukta yol almaya başladıkları andan kalan fosil ışınım. Günümüzde evren çok genişlemiş ve soğumuş olduğu bu fosil ışınım, 2,7 K (yaklaşık -270 C) dereceye karşılık geliyor. WMAP, bu fosil ışınım içinde 1 derecenin 100.000'de biri ölçeğine kadar çok küçük sıcaklık farkları belirledi. Bu farkların incelenmesi, evrenin yaşı, içeriği, yapısı ve geleceği konusunda çok kesin veriler ortaya koydu. Bu verilere göre, evrenimizin 13,7 milyar yaşında olduğu hesaplanıyor.

Meğer Annem Haklıymış - Zeki Kayahan Coşkun



Yuvayı yapan kuşun dişi olduğu, olması gerektiği bilinen bir gerçektir...

Annelerin de bu kuşlara yakın tavırlar sergilemesi aileyi aile eden önemli unsurlardan biridir... 

Anne tutumludur... 

Paranın değerini bilir... 

Savurganlığa feci kızar... 

Ve bu hususta haklıdır tüm anneler... 

Alışveriş esnasında en kalitelisi en ucuza alınmalıdır... 

En kaliteliyi ucuza alma isteği Çin ekonomisinin dünyaya hükmetmesinin temel dayanağıdır... 

Zaten Çin’in bu büyük başarısının altında da anne bilincini iyi algılaması yatar... 

Ne var ki, kalite pahalıdır... 

Anne ısrarcı... 

Dolayısıyla alışveriş süresi uzar... 

Bir ününün fiyatı uygun gibi görünebilir... 

Fakat “Ya daha ucuza varsa?"

Nezaket ve Görgü Kuralları

Eski dönemlerde insanların çadıra girerken mızraklarını dışarıda bırakmaları önemli bir nezaket kuralıymış.

O dönemler için birbirlerine zarar vermeyeceklerini anlatan el sıkışmaları ise, günümüzde artık tam olarak bu manaya gelmemekle birlikte hâlâ kullanılmaktadır. Bugün, teknolojinin gelişmesiyle, görgü kuralları da değişikliğe uğramış; imaj, beden dili ve empati gibi kavramlarla yeniden şekillenmiştir. Artık, eskiden olduğu gibi sadece belli bir kesimin uyguladığı sosyetik davranışlar olarak düşünülmekten çıkmış, özellikle yeni hâliyle çağımız insanı için vazgeçilmez olmuştur.

— Nezaket, kendine güvenen insanların davranışlarını güzelleştirme çabasıdır. Nezaket ve görgü kurallarını bilmek iş alanında, resmi toplantılarda ve sosyal faaliyetlerde kendinizi rahat hissetmenizi sağlar. Böylece çevreye güven dolu kişiliğinizi kolaylıkla yansıtabilirsiniz.

Nezaket, görgü, terbiye ve iyi davranışlar, kısa bir süre veya sadece belli yerler için geçerli değildir. Bu, her zaman üzerimizde taşıyacağımız şık bir kıyafet gibi olmalıdır.

Nezaket gösterirseniz, nezaket bekleme hakkınız olur. Nazik, kibar ve iyi davranışlar bize gösterilmesini istediğimiz, beklediğimiz ve hoşumuza giden hareketlerdir. Eğer nezaket görmek istiyorsak bizim de nezaket göstermemiz gerekir.

Nezaket, tanıdık tanımadık tüm insanlara gösterilir.

Nezaket samimi, içten, doğal, karakterimizin bir uzantısı şeklinde olduğunda iyi bir etki bırakır. Doğal olmayan hareketler hemen göze çarpar ve olumsuz bir izlenim oluşmasına neden olur.

Bilgi, görgü, nezaket, saygı, tecrübe, insanın içine işlediğinde onu yoğurur ve şekillendirir. Sözleri, davranışları ve duruşu, bu öğrendiklerinin bir yansıması olarak çevresini etkiler.

Nezaket kuralları fazladan yapılan veya “olsa da olur olmasa da” türünden bir davranışlar topluluğu değildir.

Görgü ve nezaket, toplumda daha rahat ve uzun süreli iletişim kurulmasını sağladığı gibi, kurulan iletişimin kalitesini artırır, seviyesini yükseltir.

İyi bir adamın yaşamının en iyi bölümü, göstermiş olduğu küçük, adı konmamış, unutulmuş sevgi ve nezaket davranışlarıdır.

William Wordsworth

Okyanus Yürekli

Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.

Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.

Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve çıkıyordu suyun sırrı iyice açığa .

Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir de aldı suyun sırrını çekti gitti.

Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze...

Çağlayanlar, şelaleler, akarsular... 

Hepsi kayboluyordu bir anda.

Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa taşındığını.

Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu....

Geçenlerde karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu.

Çok uğraştım konuşturamadım.

Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!

'' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!

Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar....'' dedi.

Çevrenizde hep "okyanus yürekli" dostlarınızın olması dileğimle .....

Neleri nelere değişiyoruz?

Değer mi acaba diye durup düşünmeden.

Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı geliyorsa....

Ya da onun için günde 10 dakika dahi ayrılıp, sevgi mesajları yazılmıyorsa....

Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?


Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam, onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa kapılıyorum. 

Çareyi buldum! 

Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir poğaça ama on beş dakika fazla uyku. Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı kahvaltıyı ama...

İşe gelince telaş eder dururum, yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma esaslı bir günaydın diyemem. Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir günaydın demem? 

Ya da nasılsın derken seni gerçekten umursuyorum ve nasıl olduğunu merak ediyorum hissini ona belli etmem? 

İşler mi durur? 

Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana?


Annem aradığında ´işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden ara´ dediğimde... 

Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini söylemek için aradığını işitmek... 

İşten eve gelip bir telaş yemeği yetiştirmeye çalışırken bütün gün beni özleyen çocuğumun bacağımdan çekiştirip bana sarılmak istemesi... ´

"Hayır, yavrucum, şu an sana sarılamam, yemek yetiştirmem gerekiyor. Ancak her iş bittiğinde - tabii o da ancak sen uyuduğunda, sen bilmem kaçıncı rüyanı görürken- seni öpebilirim´ demem...

Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi.....

Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor, diye sadece telefon etmem....

Pazar yürüyüşüne çıkmak için hazırlanırken yağmurun başlaması, ´oysa daha dün gitmiştim kuaföre, otur evde cips atıştır. Yağmur mu? Vurmasın yüzüme damlaları. Nasılsa daha çok yağar´ demem....

Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını verir hayat bize?

Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa...

Evladımız hızla büyürken ıskaladıklarımız ve bir daha geri gelmeyen büyüme evreleri.... Dostlarla yapılan enfes sohbetler... Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılar...

Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden..


Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi? Ne kadar ilgilenmesek de, ne kadar az zaman ayırsak da, nasılsa yanımızda olacaklarından emin olduklarımızdan mı?


Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa..... Ya onlar, ´al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda yokuz´ derlerse? Ya, ´her şeyi sizler için yapıyordum´ yalanı ile baş başa kalırsak?


Ya.......................

Ya yağmurun bir daha yağdığını göremezsek?!!

Atatürk bir akşam, Çankaya'da

Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu
- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- Değil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.

Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..

Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri

3

Atatürk'ü bir kez daha saygıyla anıyoruz. Her yönüyle öylesine farklı ki en iyi tanıyorum diyenlerin bile onun hakkında bilmediği çok şeyin olduğunu sanıyorum. Ege Üniversitesi tarafından hazırlanan Az Bilinen Yönleriyle Atatürk kitabını okudukça, resmi söylemlerin çok ötesinde farklı bir Atatürk'le karşılaşıyorsunuz.


Sayfaları çevirdikçe, çocuk sevgisinden hayvan sevgisine, aile sevgisinden arkadaş sevgisine, güzel sanatlardan sofra kültürüne kadar, adam gibi bir adamla yüzleşiyorsunuz.
Atatürk ağlar mı? Ağlamış, hem de için için? Peki hangi konuda, nelere ağlamış? Kitapta bu ayrıntılarıyla ele alınıyor. Neden evlenmiş? Neden boşanmış? Çocukları çok sevdiği halde neden evlatlıklarla yetinmiş? Kaç manevi çocuğu olmuş? Bunları nasıl seçmiş? Dava arkadaşlarına vefa borcunu nasıl ödemiş? Sanata, sanatçıya nasıl bakmış? Eğitimle, bilimle, dinle arası nasılmış? Öylesine farklı ayrıntılar var ki bir solukta okuyorsunuz. Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi'ne bu değerli çalışması için canı gönülden teşekkürler.

Köpekleri çok severdi
Bu aralar, belki de bir köpeğimizin olmasının verdiği duyarlılıkla Atatürk'ün köpeklere olan ilgisini ve anılarını büyük bir ilgiyle okudum. Değişik dönemlerde farklı köpekleri olmuş. Bir ara kedisi de varmış. Ama içlerinde onu en etkileyen Foks'muş.


Yalova kaplıcalarına gittiğinde seyyar fotoğrafçıdan 50 liraya satın almış. Sabah gezisinde fotoğrafçı Hasan Efendi'nin sehpasının altında görüp beğenmiş. Bunu sezen Hasan Efendi hediye etmek istemiş ama kabul etmemiş. Parasını vermiş, almış.


O bir sokak köpeğiymiş ama Çankaya Köşkü'ne geldikten sonra yaşamı her şeyiyle değişmiş. Atatürk nerede, o orada. Atatürk'ün yatak odasında, karyolasının ayak ucunda kendisi için özel olarak diktirilen bir minderde yaşarmış. En önemli görüşmelerinde bile hep onun yanında olurmuş.


"Atatürk'ün Foks'a düşkünlüğünü bilen bazı kimseler, sofrada çok zaman onun bahsini açarlar, sadakatinden, büyüklüğünden dem vurup neslini üreterek memlekete yaymayı teklif ederlerdi. Dalkavukluğuyla dikkati çekenler, Foks'un asil kandan geldiğini söyleyecek kadar ileri gidip 'Köpek değil, adeta insan. İnsandan da akıllı' derlerdi..."


Atatürk, Foks'un ne yiyip ne içtiğinden, ne zaman çiftleşeceğine kadar hemen her şeyiyle yakından ilgilenirdi. Ama gün gelir, Foks'la yolları ayrılır. Köşke ikinci bir köpek gelmesini kıskanan Foks, bir gün kendisini kaldırmak isteyen Atatürk'ün elini ısırır. Bunun üzerine bir aylık bir gözetime alınır. Ardından yeniden Atatürk'e karşı büyük bir bağlılık ve sevgi gösterir. Ama yakınları "Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez" diyerek, ilaçla sonsuza dek uyutulması için Atatürk'e ısrar ederler. İzin verdi mi vermedi mi bilinmez ama Foks o günlerde öldürülür.


Atatürk bir süre sonra Foks'la Atatürk Orman Çiftliği'nde yeniden karşılaşır. Ama bu kez camekan içinde. Bedeni doldurulmuş cam gözlü köpeğine fazla bakamaz. "Ben onu sevmiştim. Böyle görmek istemem. Kaldırın onu" der ve ekler:
"Her ısırana kızılmaz. Foks can acıtmak, fenalık yapmak için ısırmamıştır..." Foks'un doldurulmuş cansız bedeni, ertesi gün hemen kaldırılır. Uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda muhafaza edilen Foks, Anıtkabir'de Genel Kurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 26 Ağustos 2002'de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından açılan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergilenir. Hâlâ orada.

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu

6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu (Yunanca: Σεπτεμβριανά Septemvriana, "Eylül Olayları"), İstanbul'da yaşayan Rum azınl...