Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay 1943 yılında Elazığ’da doğdu.
ANA SAYFA
- ANA SAYFA
- BESTEKAR & SANATÇI
- DERSHANEM
- DİN & İSLÂM
- DÜNYA LİDERİ ATATÜRK
- DÜNYA TARİHİ
- GAZETECİ VE YAZARLAR
- İSTANBUL TARİHİ
- OSMANLI İMPARATORLUĞU
- OSMANLI PADİŞAHLARI
- RESMİ & KAMU GÖREVLİSİ
- ŞİFALI BİTKİLER VE MEYVELER
- TÜRK KÜTÜPHANESİ
- TÜRK TARİHİ
- YABANCI GAZETECİ VE YAZARLAR
- YABANCI KÜTÜPHANE
- YEMEK & İÇMEK
23 Aralık 2024 Pazartesi
Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay
AHMET RASİM
Ahmet Rasim, (1864 – 21 Eylül 1932) İstanbul’da doğmuştur. Kıbrıslı Bahaeddin Efendi’nin oğludur. Ahmet Rasim, henüz ana karnında iken babası annesinden ayrıldığı için, annesi tarafından yetiştirilmiştir.
Çeşitli mahalle mekteplerinde ve ilkokullarda okuduktan sonra Darüşşafaka’ya kaydolmuş (1876), orada basın ve edebiyatla ilgilenmeye başlamıştır.
Darüşşafaka’yı birincilikle bitirince (1883) Posta Telgraf Nazırlığı Fen Kalemi’ne memur olarak girmiş, telgrafhanede çalışırken bir yandan da Ahmet Mithat’ın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde ilk yazılarını yayınlamıştır.
Önce Ceride-i Havadis ve Tercüman-ı Hakikat’te çalışan (1885-1888) Ahmet Rasim, daha sonra memurluktan ayrılmış ve İkdam (1894), Malûmat (1895), Sabah adlı gazetelerle çeşitli dergilerde; Meşrutiyet’ten sonra ise
- Tasvir-i Efkâr,
- Yenigün,
- Akşam,
- Zaman,
- Vakit,
- Cumhuriyet
vb. gazetelerde ve birçok dergide fıkra, makale, gezi mektubu, anı gibi çeşitli türlerde yazılar kaleme almıştır.
1927 yılında milletvekili seçilmiş, 1927-1932 yılları arasında parlamentoda bulunmuştur.
Bazı Eserleri:
- Şehir Mektupları
- Romanya Mektupları
- Geceleri Ömr-i Edebî Eşkâl-i Zaman
- Gülüp Ağladıklarım
- Falaka
- Ramazan Sohbetleri
- Muharrir Bu Ya
- Asker Oğlu Osmanlı’da Batışın
- Üç Evresi Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi
Sosyoloji Notları ve Konferansları - Cemil Meriç
Yazarın değil konuşan Cemil Meriç Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitei Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Donmuş bir müfredatı anlatan bir "hoca" değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç.
Bu sesli düşünmeler; Cemil Meriç'in daha sonraki yıllarda yazdığı kitapların malzemesini, taslaklarını oluşturoyor. "Yazar"ın ve "hoca"nın düşüncesini olgunlaştırmasının izini sürmeyi sağlayan metinler okuyacaksınız. Sesli düşünmenin belki disiplinsiz, dağınık, bazen spekülatif, ama yaratıcı ve kimi zaman da yazılı olandan daha canlı evreni...
Tahrir Vazifeleri 5 - İsmet Özel
"Konuşurken (kimi zaman da yazarken) muhatabımızın söylediklerimizi anlamış olduğuna sevinebiliriz. Öyle ya, zaten o anlasın diye konuşmuyor muyuz? Yine de sonuç her zaman sevindirici olmayabilir. Karşımızdaki sözlerimizi anladığı için üzülmemiz de mümkün.
Belki kötü bir haber verdik. Belki bir haberi kötü verdik. Muhatabımız söylediklerimizi anlamadı diye üzülebiliriz. Tersine, karşımızdakinin ne dediğimizi anlamamış olması sevinmemize yol açabilir. Anlasaydı her ikimiz için de iyi olmayacaktı, diye düşündüğümüz de olur.
Bütün bu karmaşıklıklar içinde, sözlere karışan insanlar, insanlara karışan sözler arasında yaşayıp gideriz. Dilbilimciler olan biteni bir düzen çerçevesinde açıklamaya çabalarlar, dil felsefesiyle uğraşanlar meselenin mahiyetini çözümleme girişimindedirler.
Ama aramızdaki melek veya melekler amellerimizle niyetlerimiz arasındaki boşluğu doldurur. Hatırlar mıyız hem sağımızda, hem solumuzda oturan; amellerimizi tespit eden iki de melek olduğunu?
Çağdaş telaş cevaz verir mi buna?
Oysa onlar ne kadar çok karışıyor konuşmalarımıza..."
Türk Einstein'ı Oktay Sinanoğlu - Emine Çaykara
Dünyada en genç (26 YAŞINDA) yaşta profesör ünvanını alan, 60 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını çözerek adını matematik tarihine yazdıran, DNA sarmalının açıklamasını en sağlam şekilde açıklayan, katıldığı tüm konferanslarda iyi derecede ingilizce bilmesine rağmen sunumunu Türkçe yapıp Türklüğünden taviz vermeyen, bilim dünyasında ismi tüm dünyada şöhretle anılan ama maalesef ki ülkemizde değeri yeterince bilinmeyen, “Türk Einstein”ı olarak adlandırılan kuramsal kimyacı ve moleküler biyolog Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bir haftadır, tedavi gördüğü hastanede bu gece sabaha karşı hayatını kaybetmiştir.
Ülkemizle ilgili önemli tespitleriyle uzun zamandır hayranlık ve merakla takip ettiğim, Türkçe Giderse, Türkiye Gider diyen, Dilimize ve kültürümüze Amerika da okumasına rağmen bizden daha sıkı bağlı olan. Yurt Dışında neredeyse gitmediği Ülke Kalmayan Hocamız araştırmacı sorgulayıcı kimliğiyle verdiği örneklerle Ülkemizin gidişatını öyle güzel anlatmıştır ki. Herkesin onu okumasını tavsiye ederim.
Türkiye Çok Büyük Bir Değerini Kaybetti. 15 yıl öncesinden beri kitapları ve araştırmalarıyla tanıdığım hocamızı kaybettiğimiz için çok üzüldüm tanıdıkça onu anladıkça gerçek vatan sevdalısı olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
Mekanın Cennet olsun hocam…
Zeitgeist Ne Anlatıyor - Emrah Alpat
Peter Joseph'in ünlü filmi Zeitgeist The Movie hayatımıza 2007 yılında girdi. 2008 yılındaysa piyasaya Zeitgeist Addendum çıktı. Her iki film de kısa sürede büyük bir popülerliğe kavuştu. Yakın bir tarihte üçüncü filmin gösterime gireceği ilân ediliyor. İnternet üzerinden bedava indirilebilen filmlerin yaklaşık 100 milyon kişi tarafından izlendiği tahmin ediliyor.
Mesele sadece sayıyla da ilgili değil. ABD ve sistem karşıtı çevreler arasında Zeitgeist'ın savunduğu fikirler hızla yayılıyor. İnternet sayesinde Zeitgeist Hareketi adı altında örgütlenmeye çalışılıyor. Peki, Zeitgeist hakikaten bir sistem eleştirisi yapıyor mu? Kaynakları ne kadar güvenilir? İleri sürdüğü tezler hangi dünya görüşünün ürünü?
11 Eylül Olayları ya da perde arkasından dünyayı yönetenler hakkındaki iddiaları komplo teorisi mi yoksa Amerikan karşıtlığı mı? Dinler tarihi bir aldatmacadan mı ibaret? Zeitgeist ile New Age akımları arasında bir ilişki var mı? Venüs Projesi gerçekleşebilir mi? Enerji konusunda söylenenler doğru mu? Zeitgeist Ne Anlatıyor? bütün bu sorulara çeşitli yanıtlar veriyor.
Farklı yazar ve araştırmacılar Zeitgeist belgesellerini farklı açılardan değerlendiriyor. Emrah Alpat, Zeitgeist The Movie'nin dine bakışını ve ileri sürdüğü tezleri büyük bir titizlikle inceliyor. Sinema eleştirmeni Tunca Arslan, her iki filmin sistem karşıtlığını eğlenceli bir üslupla ele alıyor. Araştırmacı yazar Erol Bilbilik enerji meselesinden yola çıkarak Zeitgeist'a değişik bir açıdan yaklaşıyor.
Haluk Hepkon, her iki filmin komplo teorileri ve New Age akımlarla ilişkisini değerlendiriyor. Viyana Üniversitesi Siyaset Bilimi Enstitüsü'nde görev yapan Karin Liebhart ise ufuk açıcı makalesinde ezoterik ve okültik akımların aşırı sağcı akımlarla olan bağlantılarını gözler önüne seriyor. Zeitgeist Ne Anlatıyor?
Zeitgeist filmlerini izleyen, izlemeyi düşünen ya da popüler kültürün son ürünü olan bu filmlerin etrafında kopan tartışmaya ilgisiz kalmak istemeyen herkese eleştirel ve farklı bakış açıları vaat ediyor.
Aşkın Kimyası - Aslı Zülal
Aşk, biz insanların yaşadığı en karmaşık, açıklaması en güç deneyimlerden biri.
Aşkın tanımı kültürden kültüre, kişiden kişiye farklılık gösterse de, bilim adamları aşkın, onu insanlara özgü bir deneyim haline getiren yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. İnsanları birbirine yakınlaştıran bireysel ve toplumsal özelliklerden evrimsel geçmişimize ve kimyasallarla iletişime kadar, aşk› farklı açılardan inceleyen araştırmalar, insanoğlunun kendi kendini keşfetme çabasının birer parçası aslında...
Günübirlikler - Cemal Süreya
2000'de Şapkam Dolu Çiçekle'nin genişletilmiş basımını yayımlamıştık. Şimdi de, Günübirlik'in genişletilmiş basımı olan "Günübirlik"ler'i sunuyoruz. Kitabın ilk bölümünde Günübirlik'teki bütün yazılar, ikinci bölümünde ise yine 1975-76 yıllarında Politika gazetesindeki "Günübirlik" köşesinde çıkmış olup da ne Günübirlik'e ne de Cemal Süreya'nın başka bir kitabına alınmamış olan yazılar yer alıyor.
Çağdaş/çağcıl şiirimizin C vitamininden: kâğıda, kitaba, kalem adamlarına, onların telif hakkına, elbette Türkçeye, elbette ilk göz ağrısı şiire, ve -elbette ki- şiirden sonra en çok ilgilendiği alan olan "edebiyatın yeraltı haritası" dergiciliğe hiç de günübirlik olmayan bakışlar...
Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek - Ayfer Tunç
Ayfer Tunç'un büyük ilgi gören kitabı Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek,
2003 yılında altı Balkan ülkesi arasında düzenlenen yarışmada Balkanika ödülüne değer görülmüş, Tunç, bu ödülü alan ilk Türk ve kadın yazar olmuştu. Bu kitap, alt başlığından da anlaşılacağı gibi, 70'lerin Türkiye'sinin bir portresini çiziyor. Yazar, bir kuşağın bütün özelliklerini ve yaşam biçimlerini aktarabilmek amacıyla başlamış çalışmaya. Bunu yaparken, kendi anılarından yararlanma yoluna gitmiş.
Böylece 70'lerin Türkiye'si titiz, usta bir öykücünün kaleminden, yalın, abartısız bir bellek çalışması olarak ortaya çıkmış. Kitap, 7'den 70'e bütün okurlar tarafından kâh gülümsenerek, kâh gözyaşları içinde okunacak, ama kesinlikle unutulmaz tatlar bırakacak. Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek'in bu yeni baskısı, yeni resimlerle hazırlandı.
Baldaki Tuz - Yaşar Kemal
"Dünyayı sonuna kadar ödemek... Çalışarak, kitapların, türlü insanların. Doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek. İliklerine kadar bütün yoğunluğuyla ödemek. Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa, yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek."Baldaki Tuz, Ağacın Çürüğü, Ustadır Arı ve Zulmün Artsın Yaşar Kemal'in gazetelerde, dergilerde yayınlanmış toplumcu ve gerçekçi bir bakış açısıyla kalema aldığı yazılarından ve konuşmalardan derlenmiştir. Onun düşünce ve yazarlık serüvenine tanıklık eden bu yazılar halkın yıllardır içine sürüklendiği karanlığın belgeleridir.
"Dünyayı sonuna kadar ödemek... Çalışarak, kitapların, türlü insanların. Doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek. İliklerine kadar bütün yoğunluğuyla ödemek. Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa, yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek."
Al Gözüm Seyreyle Salih - Yaşar Kemal
Al Gözüm Seyreyle Salih'te Karadeniz'in küçük bir kasabasında on bir yaşındaki Salih'in, kanadı kırık bir martıya duyduğu sevgi ve mavi oyuncak bir kamyonu elde etme isteği konu alınır. 1970'lerin Türkiyesi, dönemin insan, devlet, iktidar ilişkileri Salih'in dünyasını çevreler.
Yaşar Kemal, Salih'in gözünden hayata bakar ve çocukluğun bahçesinden, Türkiye'nin genel yapısını tüm inceliğiyle çizer. "Yaşar Kemal bir halkın kültürünü temsil etmektedir. Epiği geniş, katıksız bir halkçı temele yaslanmıştır. Romanları yaşamın zenginliği, sıcaklığı, güzelliğiyle doludur."
- Joel Ohlsson, Arbetet, (İsveç) "Yaşar Kemal'in yapıtları olgun, nefis bir meyve tadarcasına okunuyor." - Gerard-Humbert Goury, Le Matin, (Fransa) "Kemal büyük bir sevecenlik ve merhametle yazıyor." - Daily Telegraph (İngiltere)
Allah'ın Askerleri - Yaşar Kemal
Yaşar Kemal İstanbul'un çeşitli semtlerinde çocuklar arasında dolaşarak onların hikayelerini anlatır. Küçük yaştaki bu çocuklar, sokaklarda yatıp kalkıyor olmalarına, kimsesizliklerine, hor görülmelerine, açlığa rağmen hala hayatta, hala insan kalmışlardır. Allahın Askerleriyle yapılan röportaj zengin bir dille hüzünlü bir hikayeye dönüşür.
Ağrıdağı Efsanesi - Yaşar Kemal
Bir aşk destanı olan Ağrı Dağı Efsanesi geleneklerini Mahmut Han'a karşı savunan Ahmet ile Gülbahar arasındaki aşkı konu alır. Efsanelere ve halk söylencelerine yürekten bağlı Yaşar Kemal'in bu romanı, insan psikolojisinin derinliklerini de içerir.
"Yaşar Kemal Anadolu'nun halk edebiyatıyla alışveriş içindeyken başladı yazmaya. Gerçek bir yazar olduğu için de dilin duyarlığından, şiirsel destanın tek kahramanıolan Türk halkının kültüründen esinlenmesini bildi."
- Jeliha Hafsia, La Presse, (Tunus)
"Yaşar Kemal'in romanı Tolstoy'un çapına ve Dickens'ın canlılığına sahiptir."
- Manchester Guardian, (İngiltere)
"Zengin, renkli ve zekice bir nitelikle bezenmiş bir üslup ve yazdığı her kelime sert, cilalanmış, ayrıksı ve bir buğday tanesi gibi potansiyel olarak üretken."
- Irish Times, (İrlanda)
'Kitabın güzelliği zengin şiirsel dilinde, efsane ve mit duygusunda yatıyor.'
-Sunday Telegraph
Ağıtlar - Yaşar Kemal
Ölüme karşı etkin bir direniş olan ağıt, insanoğlunun ölümle yüz yüze geldiğinde duyduğu şaşkınlığı, korkuyu ve inanmazlığı dayanılır kılma çabasının sonucudur. Bin yıllardır yakılan ağıtlar, Anadolu'da da çok büyük bir çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Yaşar Kemal'in Çukurova bölgesinden ve Toroslar'dan derlediği pek çok ağıt, Ağıtlar'da bir araya geliyor.
"Gözümün önüne, bir deri bir kemik köylü delikanlının biri çıkacak. Adı Kemal sadık Göğceli, Hemite köyünden gelmedir. Dağ bayır dinlemez, köyünden, dağ köylerinden, obalardan, ovalardan, kasabalardan, ikide bir de kopup gelir Adana'ya, çöker önümüze, ağıtlar, türküler, destanlar serer buruşuk sarı kağıtlar üstüne yazılmıştır.
Anamın Kitabı - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun belki romanlarımın bütün anahtarlarını verdiğim kitabım dediğ Anamın kitabı onun en önemli yapıtlarından biridir. İçindeki çocuğu dirilttiği bu kitabında Yakup Kadri, çocuklluk anılarından öte, bilinçaltına bir yolculuk yapma iddiasındadır. İnsanın alınyazısı çocukluğunda yazılmıştır ve hangi yaşa girerse girsin şuurunun altında daima çocuk kalışınını sebebi bundadır. diyen yazar, Anamın kitabı'yla klasik romanın çok yaygın bir görüşünü, karakter kaderdir formülünü onaylıyor.
Ben Neyim ? - Itır Erhart
"…savunmaya çalıştığım yaklaşıma göre, "benim ilk fotoğraflarım, annemin rahminde iken çekilmiş olanlardır" cümlesi, doğru olacaktır. Ben, o insan ceniniydim ve sonra o cenin insan bebeğine dönüştü, insan yavrusuna ve sonra da yetişkin insana dönüştü. Beni annemin rahminde iken gösterenlerden başlayıp bitkisel hayatta insan olarak gösterenlere kadar resimlerle dolu bir albümüm olsa, bütün bu resimler benim resimlerim olacaktır. Bu resimleri karıştırırken, gördüğümüz şey bir insandır. Onu bir takım özellikler kazanırken ve bir takım başka özellikler kaybederken görürürüz. Bebek olma özelliğini kaybedip çocuk olur, öğrenci olma özelliğini kaybedip öğretmen olur vs. Aynı kalan şey, onun özdeşliğidir. Onun bir yaşındaki halini gösteren resme ve onu üniversiteden mezun olduğu gün gösteren resme bakarken aynı insana bakıyor oluruz."
Ah Mine'l-Aşk - İskender Pala
Aşk, yerine göre yol olur yürünür, yerine göre iman olur uyulur. Bazen ateş olup yakar, bazen deniz olup boğar. Sultan olur ülke yönetir, şarap olur sarhoş eder. At olup koşar, kuş olup uçar. Hazine olur viran gönüllerde saklanır, kimya olur hakir topraklan altına dönüştürür. Sır olur saklanır, gonca olur açılır. Gül bahçesi olur kokusuyla âşıkları mest eder, güneş olur âşıklarının ümit meyvelerini olgunlaştırır.Aşk olunca gönüller birleşir, aşk olunca kıyamet koparcasma hareketlilik olur. Aşk olunca şimşekler çakar, rahmetler yağar. Âlemler kıyama kalkarsa aşktandır. Hastaların şifa bulması aşktandır. Aşk ile döner gökler, aşk ile durur kâinat. Aşk, Mecnun'dan Leyla'ya bir feryat, Mansur'dan dara bir sır, gözden kalbe bir yoldur.Velhasıl, klâsik edebiyatımızda aşk her şeydir, her şey de aşktır. Bütün bu sayılanlar divan edebiyatına bir aşk edebiyatı dememiz için kâfidir.
Kümesteki Kartal Neden Uçamaz - Burak Büyükdemir
Hepsi birer aşk hikayesi Nevzat, amerika'daki yüksek lisans eğitimini yarıda bırakıp Türkiye'ye döndüğünde, kendisine gelecek vaadeden bankadaki işinden ayrılan Melih'le birlikte risk dolu bu projeye atıldı. Cem de diğer işlerini bırakıp teklif edilen ortaklığı kabul etti.Kendilerini bekleyen zor günleri hiç bilmiyorlardı. Ufak bir adımla yemeksepeti.com'un uzun yolculuğuna başladılar. Burak ve Serkan, üniversite hayatları boyunca aldıkları eğitimi düşünmeyip mimarlık yapmaktan vazgeçtiler. Kurulu düzenlerini bozdular. Evden çalıştılar. Sıkıntı çektiler. Birlikte gittigidiyor.com adındaki hayallerinin peşine düştüler. Halil, internette kolay hatırlanmak ve ileride marka olabilmek amacıyla, bebek.com ismini satın aldı. Alan adlarını alabilmek için evini sattı. Bu sırada ekonomik krizle mücadele etti. Küçük şirketini kurduğunda elinde maddi hiçbir şey kalmamıştı. Çevresindeki herkes ona farklı gözle bakmaya başlamıştı. Bir çok kimse hayallerine ve yapacaklarına inanmıyordu. Onları bu yoldan çevirmeye çalıştılar, şevklerini kırdılar. Fikirlerini anlattıklarında çok bükük dudaklar gördüler. Aynı denizde yolculuk yapıyorlardı. Birbirlerini tanımıyorlardı ama hepsinin ortak özellikleri vardı. Aşıktılar, odaklanmışlardı, büyük dalgaları aşmayı, fırtınalarla savaşmayı ve en sonunda hayallerine ulaşacakları limanı düşündükleri için bu denizde yolculuğa başlamışlardı.
İki Yeşil Susamuru - Buket Uzuner
Buket Uzuner'in içten, duyarlı ve mizah dolu üslubuyla yazdığı çağdaş bir roman. "İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri" çevre politikasına, aşka, enerji sorununa, kadın-erkek ilişkisine alternatif çözümler arayan aydın ve farklı bir çiftin öyküsü, bir "modern zamanlar" romanı. "İki Yeşil Susamuru", iyi romandan kafa cimnastiği beklentisi içinde olan kültür seçkinlerine de bir şeyler sunuyor; hem biçim hem de öz açısından." -Gürsel Aytaç- "Buket Uzuner iki katmanlı romanında çağdaş bir kadının portresi çevresinde aile, sevgi ve intiharı sorguluyor." -Milliyet Sanat- (Arka Kapak)
Et Cinsleri Hakkında Kısa Bilgiler
Et Terbiye Yöntemleri
Pratik Ölçüler
PRATİK ÖLÇÜLER | |||
Malzemeler | 1 Su Bardağı | 1 Çay Bardağı | 1 Kahve Fincanı |
(250 gr.lık) | (100 gr.lık) | (75 gr.lık) | |
Su | 250 gr | 100 gr | 75 gr |
Süt | 250 gr | 100 gr | 75 gr |
Şarap | 240 gr | 60 gr | |
Toz Şeker | 200 gr | 80 gr | 70 gr |
Pirinç | 200 gr | 100 gr | 70 gr |
Bulgur | 200 gr | 75 gr | 60 gr |
Fasulye | 200 gr | 75 gr | 60 gr |
Mercimek | 200 gr | 75 gr | 60 gr |
İrmik | 180 gr | 70 gr | 55 gr |
Pudra Şekeri | 180 gr | 70 gr | 55 gr |
Un | 160 gr | 70 gr | 50 gr |
Peynir (rende) | 100 gr | 40 gr | 25 gr |
Badem (çekilmiş) | 100 gr | 40 gr | 25 gr |
Ceviz (çekilmiş) | 100 gr | 40 gr | 25 gr |
Zeytinyağ | 220 gr | 90 gr | 65 gr |
Ayçiçek yağı | 220 gr | 90 gr | 65 gr |
Eritilmiş yağ | 220 gr | 90 gr | 65 gr |
Turşu Suyunun Hazırlanması
Mutfak'da Hayatınızı Kolaylaştırın!
Makarna Pişirmek Sanattır !
Portakallı Kereviz
- 1 büyük boy Kereviz
- 2 adet Havuç
- 2 adet Soğan
- 1 çay bardağı Zeytinyağ
- 1 su bardağı Portakal Suyu
- 2 kesme şeker
- Dereotu
- Tuz
Gereksiz Bilgiler Rehberi - Zeki Kanmaz
EVRENİN YAŞI KAÇTIR?
Wilkinson Mikrodalga Anizotropi Uydusu (WMAP), bundan yaklaşık 5 yıl önce, evrenin her yerini dolduran 'kozmik mikrodalga fon ışınımı' üzerinde duyarlı ölçümler yaptı. Bu ışınım, evrenin başlangıç anı olan Büyük Patlama'dan yaklaşık 300.000 yıl sonra ortamın yeterince soğumasıyla atom çekirdeklerinin ortamdaki serbest elektronları yakalayıp atomları oluşturdukları, böylece enerji (ışık) parçacıkları olan fotonların ilk kez her tarafa dağılmış olan elektronlara çarpmaktan kurtulup, serbestçe boşlukta yol almaya başladıkları andan kalan fosil ışınım. Günümüzde evren çok genişlemiş ve soğumuş olduğu bu fosil ışınım, 2,7 K (yaklaşık -270 C) dereceye karşılık geliyor. WMAP, bu fosil ışınım içinde 1 derecenin 100.000'de biri ölçeğine kadar çok küçük sıcaklık farkları belirledi. Bu farkların incelenmesi, evrenin yaşı, içeriği, yapısı ve geleceği konusunda çok kesin veriler ortaya koydu. Bu verilere göre, evrenimizin 13,7 milyar yaşında olduğu hesaplanıyor.
Meğer Annem Haklıymış - Zeki Kayahan Coşkun
Yuvayı yapan kuşun dişi olduğu, olması gerektiği bilinen bir gerçektir...
Annelerin de bu kuşlara yakın tavırlar sergilemesi aileyi aile eden önemli unsurlardan biridir...
Anne tutumludur...
Paranın değerini bilir...
Savurganlığa feci kızar...
Ve bu hususta haklıdır tüm anneler...
Alışveriş esnasında en kalitelisi en ucuza alınmalıdır...
En kaliteliyi ucuza alma isteği Çin ekonomisinin dünyaya hükmetmesinin temel dayanağıdır...
Zaten Çin’in bu büyük başarısının altında da anne bilincini iyi algılaması yatar...
Ne var ki, kalite pahalıdır...
Anne ısrarcı...
Dolayısıyla alışveriş süresi uzar...
Bir ününün fiyatı uygun gibi görünebilir...
Fakat “Ya daha ucuza varsa?"
Nezaket ve Görgü Kuralları
Eski dönemlerde insanların çadıra girerken mızraklarını dışarıda bırakmaları önemli bir nezaket kuralıymış.
O dönemler için birbirlerine zarar vermeyeceklerini anlatan el sıkışmaları ise, günümüzde artık tam olarak bu manaya gelmemekle birlikte hâlâ kullanılmaktadır. Bugün, teknolojinin gelişmesiyle, görgü kuralları da değişikliğe uğramış; imaj, beden dili ve empati gibi kavramlarla yeniden şekillenmiştir. Artık, eskiden olduğu gibi sadece belli bir kesimin uyguladığı sosyetik davranışlar olarak düşünülmekten çıkmış, özellikle yeni hâliyle çağımız insanı için vazgeçilmez olmuştur.
— Nezaket, kendine güvenen insanların davranışlarını güzelleştirme çabasıdır. Nezaket ve görgü kurallarını bilmek iş alanında, resmi toplantılarda ve sosyal faaliyetlerde kendinizi rahat hissetmenizi sağlar. Böylece çevreye güven dolu kişiliğinizi kolaylıkla yansıtabilirsiniz.
Nezaket, görgü, terbiye ve iyi davranışlar, kısa bir süre veya sadece belli yerler için geçerli değildir. Bu, her zaman üzerimizde taşıyacağımız şık bir kıyafet gibi olmalıdır.
Nezaket gösterirseniz, nezaket bekleme hakkınız olur. Nazik, kibar ve iyi davranışlar bize gösterilmesini istediğimiz, beklediğimiz ve hoşumuza giden hareketlerdir. Eğer nezaket görmek istiyorsak bizim de nezaket göstermemiz gerekir.
Nezaket, tanıdık tanımadık tüm insanlara gösterilir.
Nezaket samimi, içten, doğal, karakterimizin bir uzantısı şeklinde olduğunda iyi bir etki bırakır. Doğal olmayan hareketler hemen göze çarpar ve olumsuz bir izlenim oluşmasına neden olur.
Bilgi, görgü, nezaket, saygı, tecrübe, insanın içine işlediğinde onu yoğurur ve şekillendirir. Sözleri, davranışları ve duruşu, bu öğrendiklerinin bir yansıması olarak çevresini etkiler.
Nezaket kuralları fazladan yapılan veya “olsa da olur olmasa da” türünden bir davranışlar topluluğu değildir.
Görgü ve nezaket, toplumda daha rahat ve uzun süreli iletişim kurulmasını sağladığı gibi, kurulan iletişimin kalitesini artırır, seviyesini yükseltir.
İyi bir adamın yaşamının en iyi bölümü, göstermiş olduğu küçük, adı konmamış, unutulmuş sevgi ve nezaket davranışlarıdır.
William Wordsworth
Okyanus Yürekli
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta. Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun sırrını yağmur yapıp, dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl ve çıkıyordu suyun sırrı iyice açığa .
Sonra nehre verdi su sırrını. Nehir de aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi. Dere biraz daha yavaş olsa da nehirden, o da götürdü suyun sırrını bir başka bilinmeze...
Çağlayanlar, şelaleler, akarsular...
Hepsi kayboluyordu bir anda.
Sonra bir gün su takip etti dereyi. Dereye okyanusa kavuşunca farketti su, bütün sırlarının akarsularla, çağlayanlarla, ırmaklarla...okyanusa taşındığını.
Karar verdi su. Sırrını okyanusa verecekti. Öyle de yaptı zaten. Tüm sırlarını okyanusa verdi. Artık suyun sırrını okyanustan başkası bilmiyordu. Ne taştı okyanus, ne bir başkasına taşıdı suyun sırrını, ne de kurudu....
Geçenlerde karşılaştık suyla. Bir bardaktaydı. Suskundu.
Çok uğraştım konuşturamadım.
Ben tam giderken '' Dur !'' dedi su. Durdum!
'' Okyanus yürekli dostlar bulmadan sakın konuşma!
Taşıyamazlar, kaldıramazlar senin yükünü, canını yakarlar, utandırırlar....'' dedi.
Çevrenizde hep "okyanus yürekli" dostlarınızın olması dileğimle .....
Neleri nelere değişiyoruz?
Değer mi acaba diye durup düşünmeden.
Sevdiğimiz için gecenin ikisinde yol kat edilmiyorsa, uyku tatlı geliyorsa....
Ya da onun için günde 10 dakika dahi ayrılıp, sevgi mesajları yazılmıyorsa....
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi?
Şu saati kurma işini bir türlü ayarlayamıyorum. On dakika erkene kursam, onun verdiği rahatlıkla süre daha da uzuyor. Vaktinde kursam telaşa kapılıyorum.
Çareyi buldum!
Uyumak uğruna kahvaltısızlık. Yolda elime alacağım kuru bir poğaça ama on beş dakika fazla uyku. Hayal etmiyor değilim şöyle beyaz örtülerde domatesli, peynirli, ballı kahvaltıyı ama...
İşe gelince telaş eder dururum, yapacaklarımı düşünmekten arkadaşlarıma esaslı bir günaydın diyemem. Ne kaybettirir bana beynimi onlara verip, gözlerinin içine bakarak bir günaydın demem?
Ya da nasılsın derken seni gerçekten umursuyorum ve nasıl olduğunu merak ediyorum hissini ona belli etmem?
İşler mi durur?
Kaç dakika kaybettirir bunları yapmak bana?
Annem aradığında ´işteyim şu an, bunları burdan konuşamam, akşama evden ara´ dediğimde...
Akşam aradığında ise gündüz endoskopiye gittiğini, beni yanında istediğini söylemek için aradığını işitmek...
İşten eve gelip bir telaş yemeği yetiştirmeye çalışırken bütün gün beni özleyen çocuğumun bacağımdan çekiştirip bana sarılmak istemesi... ´
"Hayır, yavrucum, şu an sana sarılamam, yemek yetiştirmem gerekiyor. Ancak her iş bittiğinde - tabii o da ancak sen uyuduğunda, sen bilmem kaçıncı rüyanı görürken- seni öpebilirim´ demem...
Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarım yemeğe davet ettiklerinde bunun kahrolası bir toplantıya denk gelmesi, ama onların gitmesi.....
Çok sevdiğim akrabamın doğum gününe sırf eşim keyif almıyor, diye sadece telefon etmem....
Pazar yürüyüşüne çıkmak için hazırlanırken yağmurun başlaması, ´oysa daha dün gitmiştim kuaföre, otur evde cips atıştır. Yağmur mu? Vurmasın yüzüme damlaları. Nasılsa daha çok yağar´ demem....
Böyle kaç tane anı, kaçırırız hayatta? Kaçını bir daha yakalama şansını verir hayat bize?
Annemizin endoskopisi kötü çıkarsa...
Evladımız hızla büyürken ıskaladıklarımız ve bir daha geri gelmeyen büyüme evreleri.... Dostlarla yapılan enfes sohbetler... Aile ile yapılan her daim tat veren kahvaltılar...
Neleri nelere değişiyoruz? Değer mi acaba diye durup düşünmeden..
Hangi zamanı kimlerden çalıyoruz, çantada keklik gibi gördüklerimizden mi? Ne kadar ilgilenmesek de, ne kadar az zaman ayırsak da, nasılsa yanımızda olacaklarından emin olduklarımızdan mı?
Ya o keklikler bir gün keklik olmaktan bıkarsa..... Ya onlar, ´al, istediğin hayatı sen yaşa. Ne olursa olsun biz arka fonda yokuz´ derlerse? Ya, ´her şeyi sizler için yapıyordum´ yalanı ile baş başa kalırsak?
Ya.......................
Ya yağmurun bir daha yağdığını göremezsek?!!
Atatürk bir akşam, Çankaya'da
Atatürk bir akşam, Çankaya'da arkadaşlarına sordu
- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- Değil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.
Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..
Atatürk'ün Bilinmeyen Yönleri
Atatürk'ü bir kez daha saygıyla anıyoruz. Her yönüyle öylesine farklı ki en iyi tanıyorum diyenlerin bile onun hakkında bilmediği çok şeyin olduğunu sanıyorum. Ege Üniversitesi tarafından hazırlanan Az Bilinen Yönleriyle Atatürk kitabını okudukça, resmi söylemlerin çok ötesinde farklı bir Atatürk'le karşılaşıyorsunuz.
Sayfaları çevirdikçe, çocuk sevgisinden hayvan sevgisine, aile sevgisinden arkadaş sevgisine, güzel sanatlardan sofra kültürüne kadar, adam gibi bir adamla yüzleşiyorsunuz.
Atatürk ağlar mı? Ağlamış, hem de için için? Peki hangi konuda, nelere ağlamış? Kitapta bu ayrıntılarıyla ele alınıyor. Neden evlenmiş? Neden boşanmış? Çocukları çok sevdiği halde neden evlatlıklarla yetinmiş? Kaç manevi çocuğu olmuş? Bunları nasıl seçmiş? Dava arkadaşlarına vefa borcunu nasıl ödemiş? Sanata, sanatçıya nasıl bakmış? Eğitimle, bilimle, dinle arası nasılmış? Öylesine farklı ayrıntılar var ki bir solukta okuyorsunuz. Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi'ne bu değerli çalışması için canı gönülden teşekkürler.
Köpekleri çok severdi
Bu aralar, belki de bir köpeğimizin olmasının verdiği duyarlılıkla Atatürk'ün köpeklere olan ilgisini ve anılarını büyük bir ilgiyle okudum. Değişik dönemlerde farklı köpekleri olmuş. Bir ara kedisi de varmış. Ama içlerinde onu en etkileyen Foks'muş.
Yalova kaplıcalarına gittiğinde seyyar fotoğrafçıdan 50 liraya satın almış. Sabah gezisinde fotoğrafçı Hasan Efendi'nin sehpasının altında görüp beğenmiş. Bunu sezen Hasan Efendi hediye etmek istemiş ama kabul etmemiş. Parasını vermiş, almış.
O bir sokak köpeğiymiş ama Çankaya Köşkü'ne geldikten sonra yaşamı her şeyiyle değişmiş. Atatürk nerede, o orada. Atatürk'ün yatak odasında, karyolasının ayak ucunda kendisi için özel olarak diktirilen bir minderde yaşarmış. En önemli görüşmelerinde bile hep onun yanında olurmuş.
"Atatürk'ün Foks'a düşkünlüğünü bilen bazı kimseler, sofrada çok zaman onun bahsini açarlar, sadakatinden, büyüklüğünden dem vurup neslini üreterek memlekete yaymayı teklif ederlerdi. Dalkavukluğuyla dikkati çekenler, Foks'un asil kandan geldiğini söyleyecek kadar ileri gidip 'Köpek değil, adeta insan. İnsandan da akıllı' derlerdi..."
Atatürk, Foks'un ne yiyip ne içtiğinden, ne zaman çiftleşeceğine kadar hemen her şeyiyle yakından ilgilenirdi. Ama gün gelir, Foks'la yolları ayrılır. Köşke ikinci bir köpek gelmesini kıskanan Foks, bir gün kendisini kaldırmak isteyen Atatürk'ün elini ısırır. Bunun üzerine bir aylık bir gözetime alınır. Ardından yeniden Atatürk'e karşı büyük bir bağlılık ve sevgi gösterir. Ama yakınları "Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez" diyerek, ilaçla sonsuza dek uyutulması için Atatürk'e ısrar ederler. İzin verdi mi vermedi mi bilinmez ama Foks o günlerde öldürülür.
Atatürk bir süre sonra Foks'la Atatürk Orman Çiftliği'nde yeniden karşılaşır. Ama bu kez camekan içinde. Bedeni doldurulmuş cam gözlü köpeğine fazla bakamaz. "Ben onu sevmiştim. Böyle görmek istemem. Kaldırın onu" der ve ekler:
"Her ısırana kızılmaz. Foks can acıtmak, fenalık yapmak için ısırmamıştır..." Foks'un doldurulmuş cansız bedeni, ertesi gün hemen kaldırılır. Uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda muhafaza edilen Foks, Anıtkabir'de Genel Kurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 26 Ağustos 2002'de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından açılan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergilenir. Hâlâ orada.
6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu
6-7 Eylül Olayları veya İstanbul Pogromu (Yunanca: Σεπτεμβριανά Septemvriana, "Eylül Olayları"), İstanbul'da yaşayan Rum azınl...
-
Ayşegül Çelik 1968’de doğdu. HÜ İktisadi İdari Programlar ve AÜ DTCF Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri, öyküleri, makaleleri ve röportajl...
-
Osman Gazi Babası : Ertuğrul Gazi Annesi : Hayme Hatun Doğumu : Sögüt (M. 1258 - H. 656) Vefatı : Bursa (M. .1326 - H. 726) Saltanatı : ...
-
AŞK ÇORBASI Malzemeler : (4 kişi için) 1 çay bardağı sıvıyağ 1 adet soğan 1 çay bardağı dövülmüş fındık 1 çorba kaşığı un 1 çay bardağı ...